DOSYA


Bu projeyi yapan

Mars’ta da iş yapar!

Şantiye ziyaretlerimize bu kez dünyanın hayli uzak bir noktasında, Rusya Federasyonu’nun Yamalo-Nenets Özerk Bölgesi’nde bulunan Kharampur projesi ile devam ediyoruz. Proje, Yamal eyaletinin Gubkinsky şehrinde bulunan ve Rosneft ile BP’nin ortak şirketi Kharampurneftegaz tarafından işletilen Kharampur Gaz Sahası ile Gazprom boru hatlarını besleyecek 90 km’lik bir boru hattının inşasını kapsıyor. Mesafe olarak Tekfen İnşaat gibi yılların boru hattı müteahhidi için fazla uzun olmasa da, bu boru hattı dünyanın en zor coğrafyalarından birinden geçiyor. Kışın -50’lere ulaşan olağanüstü hava şartlarına, bölgeyi kaplayan uçsuz bucaksız bataklıklar eşlik ediyor.

Tüm zorluklara karşı Tekfen’in hiçbir kalite ve iş güvenliği standardından vazgeçmeden verdiği mücadele, işveren idare tarafından da “Siz bu projeyi başarıyla yaparsanız bundan sonra sizin proje yapabileceğiniz yer Mars’tır!” sözleriyle takdir topluyor. Biz de bu kez mikrofonumuzu, bu olağanüstü koşullarda büyük bir özveriyle projeyi hayata geçiren ekibe yönelttik.

“90 km’lik boru hattı için 46 km ağaç yol yapıp da bu işi tamamlayan herhalde ilk müteahhit olacağız.”

EVREN TOKMAK

Proje Müdürü

Burada 48 inçlik 90 km uzunluğunda bir boru hattı yapıyoruz. 7 tane de blok vana istasyonu var içinde, ayrıca yüksek gerilim hattı var. Ama bizim alışık olduğumuz boru hatlarına pek benzemiyor proje. Yapım metodları farklı, inşaat stili farklı, bölgesi farklı, zemini farklı… Tekfen, tarihinde çok fazla boru hattı yapmıştır ama böyle bir boru hattını ilk defa yapıyoruz diyebilirim. Bu bölge, gaz yataklarının bulunduğu bir bölge. Bu hat da Rusya’nın Avrupa’ya ihraç ettiği doğalgazı taşıyan boru hatlarını beslemek için kullanılacak.

“Mevsimsel olarak kışın çalışılması gereken bir coğrafyadayız.”

Sözleşmeyi Aralık 2019’un sonunda imzaladık. 10 Ocak’ta vizemizi aldık. Kıyıköy Türkakım Alım Terminali projesinden 10 tane arkadaşımızla, elimizde valizlerimizle geldik. Daha ortalıkta ne şantiye var, ne başka bir şey. Zaten 25 sene sonra Rusya’da aldığımız ilk proje bu. Dolayısıyla ülkede halihazırda organize olmuş herhangi bir kaynağımız da yoktu. Tabii bunun bir sürü zorluğu var, sıfırdan her şeyi inşa etmeniz lazım. Ofislerinizi, kamplarınızı inşa edeceksiniz, insan kaynağı edineceksiniz, araç temin edeceksiniz. Dolayısıyla çok ciddi bir mobilizasyon süreci bizi bekliyordu. Ayrıca bir diğer zorluğumuz, kontrat dilimizin Rusça olmasıydı. Dolayısıyla bütün toplantılarımızı, yazışmalarımızı, bütün resmi dokümantasyonumuzu Rusça yapmamız lazımdı. Hepsinin Rus normlarına göre yeniden düzenlenmesi gerekiyordu. Mesela bizim uluslararası projelerde kullandığımız doküman kitleri buradaki formata uymadı. Hepsinin yeniden yaratılması gerekti. Çalışma vizesi almamız bile çok zorlu bir süreçti.

İş takvimi de inanılmaz sıkışıktı. Kontrata göre 1 Şubat’ta hem inşaat faaliyetlerinin hem de mobilizasyonun başlaması gerekiyordu. Dolayısıyla çok katmanlı bir zorluklar silsilesi ile karşı karşıya kaldık. Tabii biz büyük bir gayretle başladık; bütün kaynaklarımızla, teknik donanımızla işe koyulduk. Rusya merkez ofisi de bizimle koordineli çalıştı. Şartlar elverdiğince insan kaynağımızı, yüklenici ve tedarikçi ağımızı oluşturmaya başladık. O dönemde turistik vize ile ülkede bulunduğumuzdan, çıkış yapıp yeniden vize almamız gerekiyordu. Yarımız burada kaldı, yarımız vize almak için Türkiye’ye gittik. Derken tam o sırada, projenin başlarında Covid-19 pandemi olarak ilan edildi. Sınırlar kapandı ve biz Türkiye’de kaldık. Yeniden tam anlamıyla işbaşı yapabilmemiz 17 Ağustos’u buldu, Rusya’da kalan arkadaşlarımız çok küçük kaynaklarla da olsa işe devam ettiler. Bir de pandemi nedeniyle, daha önce görüştüğümüz bütün alt yükleniciler ve çalışan adayları geri adım attı. Çoğu, “Tamam gelirim ama pandemiyi bir görelim, birkaç ay bekleyelim!” dedi. Dolayısıyla daha işe başlarken 5 aylık bir dönemi kaybettik. Üstelik bu sıradan bir 5 ay değil. İmzaladığımız kontrat süresi 16 ay, ama efektif çalışma süresi sadece 8 ay, çünkü bu bölgede sadece kışın çalışılabiliyor. Buradaki zeminin yüzde 70’i suyla kaplı. Fotoğraflarda yeşil olan yerler kara gibi görünse bile altları su. 15 metreye kadar su derinlikleri var. Dolayısıyla çalışabilmek için bu suyun donması lazım. Ancak o şekilde boru hattının inşa edileceği güzergâha ulaşabiliyoruz. Donma derinliğinin minimum 1,2 ya da 1,5 metre olması lazım ki zemin ağır iş makinelerini taşıyabilsin. Dolayısıyla mevsimsel olarak kışın çalışılması gereken bir coğrafyadayız.

Bu bölgede bugüne kadar iş yapan bütün müteahhitler hep kışın çalışmışlar. Üstelik kışın sert geçmesi lazım. Biz soğuk istiyoruz, zemin donmalı ki sağlam bir baz oluşsun. Pandemi yetmezmiş gibi ilk kışımız da son 25 yılın en sıcak kışı olarak kayıtlara geçti. Normal koşulda kontrattaki iş programımıza göre çalışma şartlarının nisan sonuna kadar sürmesini bekliyorduk. Oysa 1 Şubat’ta kontratımız başladıktan sonra 15’inci günde karlar erimeye başladı, 42’nci günde de pandemi ilan edildi. Böylece komple bir inşaat mevsimini kaybetmiş olduk. Bu işin yapılması için bize iki kış lazımdı, bir tanesini küresel ısınma sebebiyle kaybettik. Pandemi ile birlikte organizasyonumuzu da oluşturamadık. Tabii bu durumu idare ile müzakere ettik. Görüşmelerimiz sonucunda proje süresine bir kış daha eklendi. Bir kış eklenmesi demek, 12 ay eklenmesi demek. Dolayısıyla iş süremiz de 28 aya çıktı.

“Birinci kış mevsimimizde son 25 yılın en sıcak kışını, ikincisinde de en soğuğunu yaşadık!”

17 Ağustos’ta sınırlar açılıp tekrar Rusya’ya döndüğümüzde, proje kısmen ilerlemişti. Burada kalan arkadaşlar, dar bir taşeron kadrosu ve eldeki birkaç iş makinesiyle kapalı kalınan o dönemde küçük küçük de olsa işlere devam ettiler. Biz yeniden projeye dönünce, büyük bir seferberliğe giriştik. 100 civarındaki personel sayısını birkaç ay içinde 1.500-1.600’e çıkartmamız gerekiyordu. O zamana kadar hiç kamp kuramamıştık. Arkadaşlar yaklaşık 75 km uzaklıktaki bir şehirde konaklıyordu. Mesafe fazla olmasa da yollar çok bozuk olduğundan 1,5-2 saatten önce sahaya ulaşamıyorlardı. Dolayısıyla üç tane kamp inşa etmemiz lazımdı. Döndükten sonra bütün bunları, işle paralel olarak devam ettirdik. Kampları inşa etmeye başladık. Bir yandan mobilize olurken, bir yandan da sahada imalat devam etti.

Derken 2021’in Kasım-Aralık ayları gibi ikinci kışımıza girdik. Bu kış daha da enteresan oldu. Bu sefer Covid’in ikinci dalgasına yakalandık Rusya’da. Salgın sadece iş gücü olarak etkilemedi bizi. Mesela 16 tane iş makinesi getirmek istedik, gümrükte işlerin yavaşlamasından dolayı 2,5 ay gümrükte takıldı makineler. İkinci kış bu sefer çok sert bir kış oldu. Evet, prosedür gereği kışın çalışacaksınız, ama hava -38’den daha soğuk olmayacak, çünkü -38’den sonrası hem insanlar hem de makineler için hayati risk oluşturuyor. İkinci kışımızda 34 gün boyunca -40 ile -50 arasında aşırı soğuklar oldu. Bizim inşaat periyodumuz zaten 4 ay olduğu için 34 günü tamamen kaybettik. İklimin dengesizliği bizi aşırı etkiledi. Birinci kış mevsimimizde son 25 yılın en sıcak kışını, ikincisinde de en soğuğunu yaşadık! Bu arada İşveren malzemelerinin teslimi ile ilgili problemler de yaşadık. Ne yazık ki halen eksik malzemelerimiz var. Şu anda geriye dönüp baktığımızda hava koşulları ideal şekilde olsa ve Covid hiç yaşanmasaydı da projenin süresinin malzeme eksiklikleri nedeniyle 1 yıl uzayacağını net olarak görüyoruz.

Bu şartlar altında üçüncü bir kışımız olsa onun da ne olacağı belli değil. Dedik ki bu işler böyle olmayacak, biz yazın nasıl çalışırız? Bazı işleri yazın yapabilmeyi düşündük. Aslında projede olan, ama kullanılmayan bazı ağaç yollar vardı. Bunlar 20 cm çapında tomruklardan oluşuyor. Bataklığın üstünde sal gibi düşünün, bunları 3-4 sıra üst üste örüyoruz. Böylece üzerinde çalışabileceğimiz, boruları kaynatıp hazırlayabileceğimiz bir platform elde ediyoruz. Dedik ki biz en azından bazı işlerimizi yazın halledelim, sonra mecburen kışın yapacaklarımız var, onları da kışa bırakalım. Böylece işin sürekliliğini sağlayalım. İdareyle karşılıklı konuştuk anlaştık, yaklaşık yüzde 25’lik bir ilerleme sağladık yaz döneminde. Şu an projede yüzde 87 ilerlemeye ulaştık. Şimdi bu üçüncü kışımız. Artık olağandışı bir sıcaklık ya da soğukluk olsa dahi şu anda riskleri minimize etmiş durumdayız. Dolayısıyla projenin bitiş tarihini sıkıntıya sokacak bir durum kalmadı. Böylece 90 km’lik boru hattı için 46 km ağaç yol yapıp da bu işi tamamlayan herhalde ilk müteahhit olacağız. Çok beklenmedik durum olmadığı sürece projeyi Mayıs 2022 sonunda tamamlamış olmayı planlıyoruz.

“Meslek hayatımda ilk kez kardan yol yaptım ben!"

Projeyle ilgili hayatımıza giren ilginç bir konu da “permafrost” denilen kavram. Permafrost, en azı 2 sene, çoğu 10 binlerce senedir donuk halde olan toprak tabakası demek. Arktik bölgede çok var bu tabakadan. Boru hattının bazı kısımları da bu tabakaya denk geliyor. Parça parça olan var, 500 metre olan var, 100 metre olan var, araları bataklık. Permafrost tabakanın olduğu yerlerde de çalışmayı mutlaka kışın yapmanız gerekiyor. Kısıtlamalarımızdan biri de bu, çünkü permafrostun kesinlikle erimemesi lazım. Bu tabakanın içinde 10 binlerce yıllık organik maddeler var. Örneğin mamut kalıntıları bile çıkıyor. Permafrost tabakanın erimesi halinde mikroplar bu organik maddeyi yemeye başlıyor. Böylece atmosfere metan ve karbondioksit gazı salınımı başlıyor. Bu da küresel ısınmayı daha fazla artırıyor. Bilimsel açıklaması bu, ben de birkaç belgesel izledim konuyla ilgili. Proje şartnamesi diyor ki permafrost olan kısımlarında çalışmayı mutlaka eksi sıcaklıklarda yapacaksın.

Buradaki çalışma bize apayrı bir deneyim kazandırdı. Boru hatları genelde ikiye ayrılır, “onshore” ve “offshore” diye. Karada yaptıklarımız onshore, denizde yaptıklarımız offshore olarak anılır. Burayı gördükten sonra dedik ki, bu üçüncü bir sınıf olabilir. Çünkü her ikisi de var. Bulduğumuz mühendislik çözümleri olsun, soğukla mücadele olsun, çalışma şartları olsun, apayrı bir deneyim oldu hepimiz için. Aşırı soğukta çalışmak apayrı bir şey. Soğuktan kaynaklanan makine ekipman arızalarıyla baş etmek zorundasınız. Ayrıca -35 C’te insanları çalıştırıyorsanız her 45 dakikada 15 dakika dinlenmeleri, ısınmaları lazım, yoksa donma riski var. Ulaşım bambaşka bir konu. Kışın çalışma bölgelerine ulaşmak için kardan yol yapıyoruz kendimize. Hava eksiye düştükten sonra bekliyorsunuz ki zemin biraz donsun, biraz da kar yağsın. Eski Rus savaş tankları var, altı düz, paletli. Donduktan sonra batmayacak şekilde o savaş tanklarını götürüyorsunuz güzergâha. Karları ezmeye başlıyorsunuz. Eziyorsunuz, sıkıştırıyorsunuz, sonra yine bekliyorsunuz biraz daha donsun, biraz daha kar yağsın diye. Sonra tankla bir daha üzerinden gidip kalınlaştırıyorsunuz. Ardından geniş tekerlekli makinelerle ezmeye başlıyorsunuz. Sıkıştıra sıkıştıra, cam gibi bir buz zemin elde etmeniz lazım. Böylece 1-1,5 metre kalınlığa ulaşan bir kış yolu oluyor. Biz birinci kış bunu yapamadık, çünkü zemin donmadı. Dua ediyorsunuz zemin donsun diye, bu sefer -38 C’in altına düşüyor. Hay Allah, fazla dua etmişiz diyoruz bu kez!

“Şartlar ne olursa olsun, yapabileceğimizin daha iyisini, en iyisini göstermek durumundaydık.”

Kurduğumuz kamplardan bir tanesi oldukça uzak ve korunaksız bir bölgede. 400 kişi kalıyor orada. Hava sıcaklığı eksi 40-50 C’lere düştüğünde çok endişeleniyoruz. O kampı ne yapıp edip sıcak tutmamız lazım. Elbette jeneratörlerimizin, hayati ekipmanlarımızın hepsinin yedeği var. Ama yedekler de arıza yapabiliyor.. Düşünün, kamplardaki su borularını, drenaj borularını bile ısıtıyoruz. Daha önce hiç yapmadığımız bir şey. Meslek hayatımda ilk kez kamp kuracağımız yere kazıklar çaktık, çünkü her yer bataklık. Kazık çaktık ki kamp batmasın. Vahşi yaşamın ortasında olduğumuz için, ayılar kış uykusundan uyandığında tehlike oluşturabiliyor. Onun için tedbirlerimizi aldık, örneğin araçlarımızda ses tabancası bulunduruyoruz. Kamplardaki yemek kokusu hayvanları çekiyor. Tüm çalışanlarımıza eğitimlerde yalnız kalmamalarını öğütlüyoruz. Sürekli araçlarına yakın olmalarını istiyoruz. Vahşi yaşamın da korunması lazım, herhangi bir zarar veremeyiz hayvanlara. O nedenle sadece ses tabancalarımız var. Yazın da derdimiz sivrisinekler. Bölge bataklık olduğundan milyarlarcası ürüyor. Sinek kovucular filan hiçbir işe yaramıyor. Mecburen arıcıların kullandığı türden fileli iş kıyafetleri aldık, yoksa her tarafımız yara içinde kalıyor. Nenets köyü çok yakın bize. Nenetsler korunmaya alınmış bir halk. Sadece birkaç bin kişiden oluşan çok küçük bir topluluk. Rusya devleti onlara çok yardımcı olmuş, modern yaşama gereçlerine sahipler. Doğal hayatın içerisinde olmayı seviyorlar, bazıları çadırlarda yaşıyor, geyikleri var. En çok balıkçılık yapıyorlar. Bizim için bir iş gücü kaynağı değiller. Buradaki kadromuzun neredeyse yüzde 90’ı , Ruslardan oluşuyor. Eleman bulmakta epey zorlandık, çünkü belki Rusya’nın en düşük işsizlik oranına sahip yerlerinden biri burası. Bu nedenle çalışanlarımızın çoğu genellikle başka şehir ya da bölgelerden gelenlerden oluşuyor. 60-30 rotasyonunda çalışıyorlar, yani 60 gün çalışıp 30 gün evlerine gidiyorlar. Dolayısıyla mesela 1.000 kişiye ihtiyacınız varsa 1.350 kişilik bir kadro kurmanız gerekiyor. Personelimizin çoğunun daha önce Tekfen projelerinde çalışmamış olması İSG kurallarını uygulamakta bazı zorluklar yarattıysa da, geldiğimiz günden itibaren standartlarımız neyse burada da uyguladık. BP’nin bizi daha önceden tanıyor olması, birlikte pek çok proje yapmış olmamız, zaten bizden beklentileri yükselten bir unsur. Bu nedenle şartlar ne olursa olsun, yapabileceğimizin daha iyisini, en iyisini göstermek durumundaydık. Bizim nasıl ki Rusya’nın normlarına göre kendimizi adapte etmemiz gerekiyorsa, aldığımız personelin de bize adapte olması gerekir. Dolayısıyla hepimiz için topyekûn bir öğrenme süreci oldu. Bütün bu süreçte merkezdeki ekip arkadaşlarımızla sürekli koordinasyon içinde çalıştık ve onlardan gerekli yerlerde destek aldık . Uzun bir aradan sonra yeniden proje aldığımız bir ülke olarak Rusya’da hep beraber edindiğimiz tecrübenin, inşallah bundan sonra alacağımız başka projelere de taşınması lazım. Buradaki kadronun edindiği tecrübelerin bu anlamda çok yararlı olacağına inanıyorum.

“Buzdan yol yapıp, 100 tonluk makinelerimizi gölün üstünden geçirebileceğimizi bana birisi anlatsaydı olmaz derdim.”

İBRAHİM KAÇMAZ

Yapım Müdürü

Tekfen’de 10 senem bitti, 11’inci yılımdayım. Bundan önce Fas Boru Hattı Projesi, TANAP ve Kıyıköy projelerinde çalıştım. Kharampur, benim Tekfen’deki 4’üncü projem. Burada sahadaki bütün yapım işlerinden sorumluyum inşaat anlamında. Bu projenin özelliği, daha önce hiç bilmediğimiz bir ortamda çalışmak. Biz aslında boru hattı tecrübesi olan bir firmayız, daha önce belki binlerce kilometre boru hattı yaptık, ama böyle bir coğrafyada ilk kez çalışıyoruz. Lokasyonu farklı, iklimi farklı...

“Ne su, ne kara, bataklık bir bölgede bulunuyoruz.”

Önceden “Arktik nedir?” diye sorulduğunda, belgesellerden biliyorduk sadece. Bu projede gelip gözümüzle görmüş olduk. Zemin şartları çok zor, sadece soğuk değil, su üstünde çalışıyoruz tabiri caizse. Yani ne su, ne kara, bataklık bir bölgede bulunuyoruz. Adaptasyonumuz kolay olmadı buraya. İlk geldiğimizde ne ekipmanımız, ne ekibimiz, ne de bölgeye ilişkin bir bilgimiz vardı. Onların oluşturulması, mobilize olmak ve ekiplerin kurulması bizi zorladı. Tabii bunun üzerine bir de Covid belası geldi. Ben burada kalan gruptaydım. Sınırlar kapalıydı, sokağa çıkma yasakları vardı, o şartlarda işi başlatmaya, mobilizasyonu sağlamaya çalıştık. O dönemde dokümantasyonu hazırladık, bazı ekiplerimizi sahaya çıkardık, borularımızı taşımaya başladık, kaynak aktivitelerini başlattık, kamp alanlarımızın düzenlemesini yaptık. Daha sonra sınırlar açılınca ekiplerimiz yavaş yavaş gelmeye başladı. Onun üzerine kamplarımızı kurup mobilizasyona başladık. 1,5 sene gibi bir sürede de projeyi bu hale getirdik. Bu proje, bizden önce başka bir müteahhitin başlamış ancak yarım bırakmış olduğu bir projeydi. Firmanın ne yaptığının, nasıl yaptığının doğru düzgün bir kaydı yoktu. Boru hattı işi, tabiri caizse deve kervanı gibidir, başlarsınız aktiviteler peş peşe gider. Bizden önceki firma zeminin iyi olduğu, çalışılabilen bölgelerde parça parça işler yapmış. 90 km’nin 15 km’sini yapmış ama parça parça yapmış, yarım bırakmış işi. Bu durum bizim devamlı çalışma olanağımızı azalttı, dolayısıyla biz de bölüm bölüm çalışmak zorunda kaldık. Baktığınızda bize bir fayda sağlamadı, tam tersi zor oldu. Sıfırdan başlasaydık belki çok daha verimli, çok daha kolay olurdu.

“Bu proje hepimize çok şey öğretti!”

Bizim buradaki Türk ekibimiz geçmişten gelen bir ekip. Kıyıköy’de, öncesinde TANAP’ta, ondan önce de Fas’ta hep beraber çalıştığımız arkadaşlar. Bu nedenle zaten birbirini tanıyan, işi anlayıp bilen bir ekip. Bunun içine yerel ekibi katmak biraz zor oldu. Kimi tempomuza alışamadı, kimi mantığımızı anlayamadı, ama elek üstü şimdi neredeyse yüzde 80 Ruslardan oluşan güzel bir ekibimiz oluştu. Artık onlar bizi anladı, biz onları anladık. Başta iletişim problemimiz çok fazlaydı. Elimizde cep telefonları, Google’a konuşuyorduk o çeviriyordu. Ayrıca tekniğin bir dili var, bazı şeyleri çizerek anlatabiliyorsunuz. Sahada kar üstüne çizerek, toprağın üstüne çizerek, el kol hareketleriyle, Tarzanca anlatmaya çalışıyorduk. Bu proje hepimize çok şey öğretti. Kesinlikle stresle başa çıkma yeteneklerimiz gelişti, zaman yönetimimiz gelişti, planlama tarafımız gelişti. Çünkü burada çalışma süreniz çok kısıtlı. Tam verimli çalışabilmek için 4 ayınız var, 4 ayda ne yapabilirseniz. Onun için her şeyi çok iyi planlamanız lazım, ileriyi çok iyi görmeniz lazım, hazırlıklarınızı ona göre yapmanız lazım. Ayrıca soğukta çalışmayı öğrendik, coğrafyayı öğrendik, bilmediğimiz kavramları öğrendik. Mesela ben buraya gelmeden önce kış yolu nedir veya ağaç yol nedir bilmiyordum. Buzdan yol yapıp, 100 tonluk makinelerimizi gölün üstünden geçirebileceğimizi bana birisi anlatsaydı olmaz derdim. Ama öğrendik ve uyguladık, nehirlerin üstünden makineler geçirdik tonlarca ağırlıkta. Kardan ve buzdan 2’şer santim 2’şer santim doldurarak 1,5 metre derinliğinde buz tabakası oluşturup kendimize yol yapabiliyoruz artık.

"Biz bu ekiple, her şekilde her şeyi yaparız!”

Bölgede çalışan başka firmalar, kış sezonunda belirli metrajlarda iş yapabiliyorlardı. Biz bunu 2 katına, 2,5 katına çıkarttık. Onlar 14-15 km boru hattı yaparken biz 30-35 km yaptık. Bu, idarenin ve çevredeki diğer idarelerin dikkatini çekti. Bence bu proje kesinlikle bize referans olacaktır. Bu kadar kısa sürede bu kadar uzun ve büyük çapta boru hattını yapabilen firma sayısı bu coğrafyada çok az. Biz bu ekiple, her şekilde her şeyi yaparız. Çok güzel bir anekdot var. Çalıştığımız idarenin genel müdür yardımcısının Mustafa Kopuz Bey’e bir ifadesi vardı, hep aklımda. “Siz bu projeyi başarıyla yaparsanız bundan sonra sizin proje yapabileceğimiz yer Mars’tır!” demişti. O aklımdan çıkmıyor. Bunu yaptıysak her yerde her işi yaparız.

“Bizi çok daha zor bir projeye gönderdiler, ‘Bakalım bunu da yapabilecek misiniz?’ diye!”

ERKAN ONBAŞI

Teknik Ofis ve Sözleşmeler Müdürü

Benim Tekfen’e girişim 1995 yılı, yani 25-26 yıllık bir Tekfenciyim. Bu da benim için büyük bir gurur kaynağı. Bu ailenin içinde olmak, gerçekten çok gurur duyduğum bir şey. Tekfen’le ilk tanışmam Tekfen Mühendislik ile oldu. Orada başladım Tekfen hayatıma. Daha sonra Tekfen Mühendislik Almanya’da bir şube açmaya karar verince Almanya’ya gittim. Yaklaşık 10 sene orada kaldım. Döndükten sonra BursaRay projesinde ve İzmit Tüpraş RUP projesinde çalıştım. Arada bir yıl başka bir firmaya geçtim, ama sonra tekrar Tekfen’e dönüp Azerbaycan’a terminal projesine gittim. Terminalden sora Kıyıköy’e geldim, TürkAkım projesini yaptık. Evren Bey’le tanışmamız da o projede oldu. Orayı başarılı bir şekilde bitirince, bizi çok daha zor bir projeye gönderdiler, “Bakalım bunu da yapabilecek misiniz?” diye! Bu, gerçekten çok zor bir proje. Kendi adıma konuşmam gerekirse, 25 yıllık Tekfen hayatımda diyebilirim ki dahil olduğum en zor proje. Şu anda projeyi yüzde 87 fiziksel ilerlemeye getirdik, yani aslında yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik. Projenin çok farklı özellikleri var. Bir kere, bölgenin şartları itibarıyla yazın çalışamıyorsunuz, bataklık olduğu için her taraf. Kışın çalışmak zorundasınız; Bu aslında bir paradoks, çünkü inşaat işi genellikle iyi havada yapılır. Biz burada kötü hava olsun diye dua ediyoruz bir anlamda. Bunun nasıl bir şey olduğunu anlatmak gerçekten zor, burada yaşamak lazım. Şöyle söyleyeyim, evinizdeki buzdolabının derin dondurucusu -18 dereceye kadar soğutur. Biz burada -30/-40 derecelerde çalışıyoruz. Özellikle -20’den sonra gerçekten vücudunuz zorlanıyor; nefes aldığınız zaman burnunuz falan çıtırdamaya başlıyor. Dolayısıyla şartlar gerçekten çok zor.

“Biz çalışacağız arkadaş! dedik ve çalıştık.”

Burada hayatımızda ilk kez yaptığımız işler var. Örneğin ağaçlardan yol yaptık burada ilk kez, bataklığın üzerinde. Çünkü başka türlü çalışma şansınız yok, buranın standardı bu. Her taraf bataklık olduğu için başka türlü erişemiyorsunuz istediğiniz yere. Biz yine Tekfen olarak gelip bu ezberleri bozduk. Bu ağaç yolları öyle ayarladık ki, yazın da çalışma imkânı yarattık kendimize. O ağaç yolların üzerinde indirme operasyonu yapamasak da, erişebildiğimiz yerlerde kaynak yaptık, contalarımızı kapladık. Bugüne kadar burada başka hiç kimsenin yapmadığı bir şey. “Biz çalışacağız arkadaş!” dedik ve çalıştık, onun da şu anda meyvelerini topluyoruz. Çünkü çalışmasaydık şu anda ilerlememiz belki yüzde 60-65 olacaktı. Oysa şu 87’ye geldik ve bu kış sezonunda yapmamız gereken imalatın miktarını da azaltmış olduk. Rus arkadaşları da kadromuza alıyoruz ve onlar da bizim sistemimize bir şekilde alışıyorlar, onlara işi öğretiyoruz. Taşeronlarla ilişkilerimizde de başlangıçta zorlandık biraz. Bizim formatımıza uygun taşeron sözleşmesini kabul ettirmemiz kolay olmadı. Uzun uğraşlar sonunda nihayet birine kabul ettirdik, ardından başkaları da geldi. İş yaptığımız idare çok titiz. İşverenimiz de çok memnun çalışmalarımızdan. BP bizi zaten yıllardır tanıyor. Yaptığımız işlerle idarenin dikkatini olumlu anlamda çektiğimizi düşünüyorum. Başka müteahhitlerin 6 sezonda yaptığı işi biz 2 sezonda bitiriyoruz.

“Demirbaş listemize bildiğiniz tank eklendi!”

Projeye epeyce ekipman yatırımı yapıldı. İlginç olan, bu ekipmanlar arasında tanklar da var. Bildiğiniz paletli askeri tank, sadece namlusu yok! Kışın karları ezip yol yapmak için ihtiyacınız var bu tanklara. Rusya’da tedarikçi firmalar var bu işi yapan. Biraz ekleme çıkartma falan yapıyorlar tabii, ama ucuna namlu takın, savaşa gidin, o kadar gerçek. Şu anda demirbaşımızda 4 adet tank var. Satın aldık, çünkü kiralamak çok daha pahalıya geliyordu. Dolayısıyla kendi tanklarımızı aldık, kendi yolumuzu yapıyoruz. Canavar gibi de çalışıyorlar yani. Bunları kullanmak için özel operatörlerimiz var. Sadece karı ezmek için değil, gerektiğinde zor bölgelere ulaşım amaçlı da kullanabiliyoruz. Ölçüm ekibimiz bazen tankla gidiyor ölçüm yapmaya. Bir de balon lastikli jipler aldık, bataklık arazide hareket edebilmek için. Onlar da çok enteresan ekipmanlar, ciddi balon lastikleri var. Fazla hız yapmıyorlar ama batmıyorlar da bataklıkta.

“Teknik ofis müdürü gemiyi en son terk eden kişidir!”

Projelerde genellikle kapıyı en son çeken teknik ofis, ambar ve muhasebe olur. Ama kapıyı çekseniz de projeyle bağlantınız hemen bitmez. Genellikle geçiş döneminde iki projeyi birden takip edersiniz. Ben Kıyıköy’ün kapanış raporunu burada hazırladım neredeyse. Yani projeler arası geçişler, “Hadi bunu kapattım, şimdi diğeri başladı!” şeklinde olmuyor hiçbir zaman. Şimdi, özellikle pandemiden sonra iş yapış şekli de çok değişti. Eskiden de Teams vardı ama pek kullanılmazdı. Şimdi içimiz dışımız Teams oldu. Yeri geliyor, gece 12’de toplantı oluyor. Burada ise idare ile farklı bir toplantı kültürü var. Toplantılara telefonla bağlanıyoruz çoğu zaman. Yani görüntü yok, ekran paylaşımı yok! Karşınızdaki insanın mimiğini görmeden, vücut dilini okumadan toplantı yapmak çok zor oluyor. Ayrıca teknik konuları bazen öyle lafla anlatamıyorsunuz. Bir çizim göstermeniz gerekiyor, tablo gerekiyor, dolayısıyla zorlanıyoruz. Dijital dünya evet, bir yere kadar; ama yüz yüze yapılan toplantılardaki verimi kesinlikle almanız mümkün değil.

“Kaldığım yerle ofisim arasında tam 12 adım var!”

POYRAZ DEMİRAĞ

SEÇ Müdürü

2007 yılından beri Tekfen’deyim. Daha önce genellikle Suudi Arabistan ve Katar gibi ülkelerde çalıştım. Bir süre İstanbul merkezde de görev yaptım. Tekfen’den ayrıldığım bir süre de oldu arada ama hiçbir zaman bağlarımız kopmadı, sonradan tekrar buluştuk. Merkezdeki görevimden sonra Rusya’ya geldim. Daha önce Rusya’da farklı bir şirkette çalışmıştım ama ilk defa Rusya’nın bu kadar kuzeyinde görev yapıyorum ve gerçekten buranın coğrafyası ve şartları inanılır gibi değil.

“İnsanların ve makinelerin battığı bir yere boru indirmeye çalışıyoruz!”

Tekfen boru hattı projeleri üzerinde yükselmiş bir şirkettir. Boru hattı denilince, Türkiye’de insanların ilk aklına gelen şirket Tekfen’dir. Ben daha önce Tekfen’de de, başka bir şirkette de bu işi yaptım. Hatta Kuveyt’te çalıştığım şirket yabancı bir şirketti. Onlarla 300 km’ye yakın bir boru hattı yaptık ama bizim oradaki 300 km’lik boru hattını bitirdiğimiz süre ile buradaki 90 km’yi bitirdiğimiz süre aynı.. O yüzden burada çok yavaş ilerliyor işler. Coğrafya çok zorlu, boruyu indirdiğimiz yer bataklık. Yani insanların ve makinelerin battığı bir yere boru indirmeye çalışıyoruz. Ve mesela bugün dışarısı -40 derece ve biz burada -55’lere kadar inen bir ortamda yaşıyoruz. Belli bir soğukluk işimize yarıyor, ama hava sıcaklığı ne kadar düşerse riskler o kadar artıyor. İnsanların donmasını bırakın, makineler donuyor. En basitinden kayma ve düşme riski artıyor. Yazın da başka türlü riskler çıkıyor. Mesela, ayılar kış uykusundan uyanıyor. Yaşadığımız noktalara kadar geliyorlar, barındığımız bazı konteynırların üzerinde ayıların tırnak izleri var, camları kırılan konteynırlarımız var. Çünkü yemek kokusu onları çekiyor. Ayrıca burada 4-5 çeşit farklı sivrisinek var. Sıtma dahil bir sürü risk taşıyor. Yüzünüzde maske, elinizde eldiven olmadan dolaşmanız imkânsız.

“Her taraf yeşillik ama o yeşilliğin altı esasen bataklık!”

Buranın gerçekten de çok güzel bir doğası var, alabildiğine yeşil bir lokasyon düşünün. Her taraf yeşillik ama o yeşilliğin altı esasen bataklık. Yazın her taraf yemyeşil, kışın ise bembeyaz. Derelerin donup insanların üzerinde yürüyebildiği bir bölge burası. Ekibimde iki tane ekolog arkadaşım var, ikisi de çevre mühendisliği mezunu. Bu arkadaşlar devamlı sahada görev yapıyorlar. Buradaki doğal hayatı korumak adına yapabileceklerimiz sınırlı. Bulunduğumuz bölge Nenetslerin yaşadığı bir bölge. Bunların balıkçılık yapma, hayvan besleme gibi konularda özel hakları var. Örneğin yaşam bölgemize şayet bir hayvan girerse, bunu Nenetslere ya da devletin yetkililerine bildirmekten başka yapabileceğimiz bir şey yok. Çevreyi korumak adına tabi ki birçok şey yapıyoruz, ama yetkilerimiz sınırlı. Çevresel anlamda esas sorumlu olan ana firma. Biz de çevreyle ilgili konuları gerektikçe onlara iletiyoruz.

“Şehir dediğimiz yerde, gidip yemek yiyebileceğiniz toplam üç tane restoran var.”

Buradaki hayatımız genelde işle sınırlı, onun dışında fazla bir şey yapamıyoruz. Benim kaldığım yerle ofisim arasında, geçenlerde saydım, tam 12 adım var! Yani yattığım yerden çıkıp tam 12 adım sonra ofisime giriyorum. İstanbul’da yaşayanlar kıskanabilirler ilk bakışta. Benim merkezde çalıştığım dönemde, Maslak’taki evimden ofise gelmem 48 dakika sürmüştü bir keresinde, mesafenin çok yakın olmasına rağmen. Ama inanın bazen onu özlüyorum. Her gün 12 adımda ofise gitmek sanıldığı kadar da hoş bir şey değil. Burada çeşitli sosyal imkânlarımız var tabii ki, ama Covid sebebiyle yönetim olarak bu imkânlara mecburen müdahale etmek zorunda kaldık. Mesela spor salonlarımız var ama şu anda kapalı. Hatta yemekhanelerimiz bile uzun süre kapalı kaldı. Şu anda Covid sayımız sıfır olduğu için tekrar açmaya karar verdik ama birçok önlemimiz devam ediyor. Şehre giden arkadaşlarımıza bile kafe restoran gibi yerlere gitme konusunda kısıtlamalar getirdik, çünkü personelimizi korumak istiyoruz bir şekilde. Zaten şehir dediğimiz yerde, gidip yemek yiyebileceğiniz ve farklı bir an yaşayabileceğiniz toplam üç tane restoran var. Sosyal hayat bu kadar kısıtlı burada. Burada Ruslar, Türkler ve üçüncü ülke vatandaşları karışık çalışıyoruz. Bana bağlı çalışan iki tane Türk süpervizörüm var, onların altında da yaklaşık 50 kişilik bir ekip var. Bunların yanı sıra yaklaşık 30 kişilik güvenlik ekibi de bana bağlı. Buradaki en büyük zorluklardan biri iletişim sorunu. Rusların kültürleri ve çalışma şekilleri bizimkinden epey farklı. Bizde iyi niyetli ve kaliteli bir şekilde işin en hızlı şekilde yapıldığı yöntem, en doğru yöntem kabul edilir. Rusya’da ise kâğıda dayalı bir sistem var. Örneğin bir kaza olduğu takdirde istenen evrak sayısının haddi hududu yok. Bizim buradaki sisteme yabancı olmamız önemli bir handikap. O nedenle birçok sorumlu pozisyonda Rus arkadaşlarımız çalışıyor. Tercümanlarımız vasıtasıyla iletişimimizi olabildiğince sıkı tutuyoruz.

“Tekfen belki de tarihindeki en küçük ama en zor boru hattını inşa ediyor burada!”

Şartların bütün zorluğuna rağmen pek önemli bir kaza yaşamadık burada, o bakımdan şanslıyız. İnşallah önümüzdeki 4-5 ayda da kazasız belasız projemizi bitireceğiz. Bunda tabii ki ekibimin ve yapım ekiplerinin çok büyük emeği var. Proje müdürümüz başta olmak üzere, herkesten çok destek alıyorum. Merkez ofisteki amirlerimiz de bizimle yakından ilgileniyorlar, destek oluyorlar. Bunların hepsi bir araya gelince de daha emniyetli bir ortam ortaya çıkıyor. Bu, benim Tekfen’deki 5’inci projem. Uzun süredir bu şirkete emek veriyorum. Tekfen’in hayatında almış olduğu, yapmış olduğu en zor projede bu görevi üstlenmek benim için bir gurur aynı zamanda. Gerçekten Tekfen belki de tarihindeki en küçük ama en zor boru hattını inşa ediyor burada. Hayatım boyunca taşıyacağım, unutmayacağım bir proje olacak.

“Makinelerimizi battaniye ile sarıp çocuğumuz gibi bakıyoruz!”

HÜSEYİN KURUMUŞ

Makine Ekipman Şefi

Makine mühendisiyim, Yıldız Teknik Üniversitesi’ni bitirdim. Tekfen’deki kariyerim Ceyhan GAT’ta Oracle Sorumlusu olarak başladı. Sonra Suudi Arabistan’da çalıştım. Burada Makine Ekipman Şefi olarak bulunuyorum. Boru hatları özelinde söyleyebilirim ki Makine Ekipman Şefliği, projenin omurgası, belkemiği. Çünkü bu projeler makine ekipmanı olmadan yapılabilecek projeler değil. Elbette insan gücü ve emeği her zaman ve her yerde kıymetli, ancak makine ekipman olmadan o emek yeterli olmuyor. Özellikle böyle bir yerde, -40 derecede makineleri faal halde tutmak ve bunlarla ilgilenen insanların da bu şartlarda sinir, stres ve psikolojik olarak hazır olmalarını sağlamak kolay değil. Biz Suudi Arabistan’da makinelerimizi, radyatörlerini soğuk tutmaya çalışırdık, burada sıcak tutmaya çalışıyoruz. Gerekiyorsa battaniye ile sarıyoruz, çocuğumuz gibi bakıyoruz. Çünkü bu makine çalışmazsa enerji üretemeyiz; bu makine çalışmazsa biz ne boru hattı için kanal açabiliriz, ne de boruları yerleştirebiliriz. Çünkü bu makine çalışmazsa enerji üretemeyiz; bu makine çalışmazsa biz ne boru hattı için kanal açabiliriz, ne de boruları yerleştirebiliriz. Burası Sibirya, yokluklar memleketi. İstediğiniz yedek parçayı istediğiniz zaman bulabilme şansınız kısıtlı. Aynı durum insanlar için de geçerli. Bir göreve yeni birini bulup getirmek iki ay. Dolayısıyla doğru insanlarla, doğru zamanda, doğru yerde çalışmak çok önemli.

“Böyle bir yerde 'yanlış yaptık, durun düzeltelim!' deme şansınız yok!”

Burada birinci önceliğimiz iş güvenliği ve makinelerimizi faal halde tutmak. Çünkü doğa şartları sadece makineleri değil, insanları da aşırı zorluyor. Düşünün ki bildiğiniz muz, -20’nin üzerinde neredeyse çelikleşiyor, bir çekiç gibi kullanabilirsiniz bunu. Kazara metale çıplak elle dokunsanız, yapışır kalırsınız. Bu parametrelerin hepsi önem arz ediyor, hem iş güvenliği hem de makinelerin faal tutulması açısından. İşin her aşamasını titizlikle takip etmeniz ve yaptığınız değerlendirmelerin sonuçlarının doğru olması lazım. Çünkü böyle bir yerde, “Yanlış yaptık, durun düzeltelim!” deme şansınız yok. Şu an nispeten daha iyiyiz, yani -40 derece geldi ama geçen sene -48 dereceyi, hissedilen -62’ dereceleri gördük burada. Personelimizin hemen tamamı tecrübeli insanlar. Çoğu da Adana, Çukurova coğrafyasında yaşamış insanlar. Hayatları boyunca hep +30’ları, Suudi Arabistan’da ise +50’leri görmüşler. Şimdi burası onlar için bir meydan okuma. Çünkü -40’ların üzeri fazlasıyla zorluyor.

Ümit ediyorum ki kazasız belasız, alnımızın akıyla bu projeden de çıkacağız.”

Burada çalıştığımız ortam sadece toprak değil. Bazı bölümler de fosilleşmiş yaprak ve bitki kalıntılarından oluşuyor. Zemin toprakken 100 metre gidiyorsunuz bataklık, ondan sonra su... Bunların hepsinin yoğunlukları farklı, hepsinin davranışları farklı ve siz her 100 metrede bir makinelerinizi ona göre adapte etmek zorundasınız. Yani sadece 3-5 parametre değil, belki 20-30 tane parametrenin bir öbek halinde bulunduğu bir yer burası ve bunun doğru çözümlenmesi gerekiyor. O bakımdan cidden zorluklarla mücadele ediyoruz. Şayet toprak ve su donmazsa, bizim işimizi yapma şansımız yok. O yüzden istiyoruz ki önce -40’lara kadar bir vursun, ondan sonra -20/-25’lere çekilsin. Çünkü toprak bir kere donduktan sonra hemen bırakmıyor kendini. Ama -40’ın üzerine çıktığı zaman artık makinelerinizin davranışlarını da kontrol edemez hale geliyorsunuz. Bir tür “survival” moduna geçiyorsunuz, yeter ki makine çalışsın. Çünkü eğer durursa tekrar çalıştırma şansımız gittikçe zorlaşıyor. Ben Rusya’ya ilk geldiğimde 1996 yılıydı, eşim de buradan, burada evlendik. Çocuğumuz olduktan sonra Türkiye’de yaşamaya karar verdik. O nedenle herhangi bir dil sıkıntısı yaşamadım ben. Coğrafyayı tanıyorum, insan davranışları ve ülkenin kültürü konusuna da aşinayım. Buradaki arkadaşlarımızın birçoğu ya bu coğrafyanın insanı, ya da Türk olup Rusçayı öğrenmiş veya yabancı okullarda okumuş arkadaşlar. Dolayısıyla bunun avantajları ciddi manada katkı sağladı projemize. Artık ağırlıklı işimizi bitirdik. Bugüne kadar sağ salim gelebildik, ümit ediyorum ki kazasız belasız alnımızın akıyla bu projeden de çıkacağız. Epey yaklaşık hedefimize. Ocak ayı sonu gibi büyük bir kısmı biter, Şubat-Mart ayları gibi de artık toparlamaya başlarız, eğer hava şartları müsaade ederse.

“Zor kavramı bizim için daha farklı bir anlam kazandı burada!”

MUSTAFA ŞIVGIN

İnşaat İşleri Şefi

Tekfen’deki 9’uncu senem bitti. Suudi Arabistan’da 4 yıl çalıştım, sonra TANAP ve Kıyıköy projelerinde görev aldım. Ardından buraya geldim. İnşaat İşleri Grubu’nun iş tanımı oldukça geniş. Aklınıza gelen inşaat işlerinin çoğunu biz yapıyoruz. Mesela kamp yapımından başladık, boru hattına giriş yerlerini hazırladık, kampları kurduk, ağaç yol işlerimiz var, kış yolu yapma işlerimiz var, boruya beton montajı ve membran sarma işlerimiz var, kazı işleri, indirme işleri, çevre düzenleme işleri, bunların çoğu bize bağlı. Boru hattı yapmanın, ister karada olsun ister denizde olsun, standart yöntemleri var. Mesela deniz üzerinde boru serdiğiniz zaman, o işin bir teknolojisi var. Karada yaptığınız boru hatlarının standart bir rutini var. Bu ikisi arasında bir yer olunca, yaptığınız işin belli bir teknolojisi de olmuyor. Bundan dolayı daha önce bu bölgede iş yapan firmalar gerek ekonomik şartlardan, gerek coğrafi şartlardan, gerekse tecrübesizlikten işi bırakmak zorunda kalmış. Öyle olunca iş bize kaldı. Bu coğrafyada çalışmak çok zor, çünkü yaptığınız işin belirli bir teknolojisi yok. Kimi yerde gölü dondurmanız gerekiyor, kimi yerde ağaç yol yapmanız gerekiyor, kimi yerde bambaşka bir teknik kullanmanız gerekiyor. Dolayısıyla belli kurallara bağlı kalmadan, o anda çalıştığımız bölgeye en hızlı şekilde müdahale etmeniz gerekiyor. Esas zorluk da bundan kaynaklanıyor.

“Ben şu anda kardan yol yapabiliyorum, buzdan yol yapabiliyorum!”

Örnek olarak, şu an Türkiye’deki 100 inşaat mühendisinden 99’u en azından toprağı nasıl sıkıştıracağını ve topraktan nasıl yol yapılacağını bilir. Ama ben şu anda kardan yol yapabiliyorum, buzdan yol yapabiliyorum. Kış yolu deyince, karı tanklarımızla ezip sıkıştırarak, onun da üzerini suyla dondurarak kendimize yol açıyoruz. Kaç metrelik bir buz, üzerinde ne kadarlık bir ekipmanı taşır, onu bilebiliyoruz. Bu iş gerçekten çok farklı bakış açıları kattı bizlere, kendimizi çok geliştirdik ilk günden bu yana. Bu yüzden zor kavramı bizim için daha farklı bir anlam kazandı burada. Daha önce yaptıklarımız meğer zor değilmiş bizim için artık. Ne kadar büyük tezatlar içinde yaşadığımızı şuradan anlayın. Sıcaklık -40’a düştükten sonra ekipmanlarımız donmaya başlıyor. Ama diğer yandan havanın -40, hatta -50’ye gelmesi lazım ki zemin donsun. O yüzden hava soğusun diye mi dua etmeliyiz, çok soğumasın diye mi dua etmeliyiz, arada kalıyoruz sürekli.

“Öyle bir ekiple çalışıyoruz ki burada, bu ekiple her tarafa gidilir.”

Projenin resmi bitiş zamanı mayıs ayı; bence o zamana kadar projeyi bitirir ve çıkarız başarıyla. Özellikle şantiyelerde başlangıç çok zordur, bir de bitirmek çok zordur. O yüzden şu an en zor kısmındayız. Kimi ekiplerin işleri bitmeye başlıyor, demobilizasyon aşamasına geçiyoruz yavaş yavaş. Burada güzel bir kaynaşma oldu. “Yeni projelerde görüşmek üzere!” diyerek vedalaştığımız arkadaşlarımız oluyor. Bu proje ile yıllar sonra şirketimiz yeni bir coğrafyaya girdi. Bu yeni coğrafyada kendi ekiplerimizle diğer ekipleri harmanladık. Tekfen olarak her zaman yaptığımız bir şey bu. Ama bu bölgenin şartları itibarıyla düşündüğünüzde bu proje insan gücü açısından, vizyonumuz açısından çok şeyler kattı bize. Benzer nitelikteki başka işler için sağlam bir dayanak elde ettik. Böyle bir coğrafyada, benzer bir proje alınsa kendi adıma tamam der miyim bilmiyorum, ama öyle bir ekiple çalışıyoruz ki burada, bu ekiple her tarafa gidilir. Çok önemli bir kavram var Tekfen’de, “En önemli kaynağımız insan kaynağıdır” diye. İşte bu kaynağı kaybetmemek lazım ki üzerine değer kata kata ilerleyebilelim. Tekfen’e yeni özellikte daha iyi, daha zeki, daha tuttuğunu kopartan insanlar kazandırabilelim. Ben kendimi arkadaşlara tanıtırken diyorum ki, “Ustalar, bakın ben bu şirkette 9 senedir çalışıyorum, hâlâ yeni sayılırım. İnşallah bu sizler için de geçerli olacak.” Şirketimiz için, kendimiz gibi şirkete inanan ekipler oluşturmaya çalışıyoruz.

“-30’a geldiği zaman, ‘Hava ısındı, bugün hava güzel!’ diyoruz.”

YALÇIN EMRE ERSÖZ

Boru Hattı Grup Şefi

Tekfen’de çalışmaya 2015 yılının Mayıs ayında TANAP projesinde saha mühendisi olarak başladım.,. Sonra Kıyıköy projesiyle devam ettim ve şimdi de buradayım. Bu proje aslında bizim için epey sürprizlerle dolu bir proje oldu. Açıkçası zor olduğunu düşünüyorduk ama bu kadar zor olabileceğini tahmin etmemiştik projenin. Bir kere devasa bir bataklık burası. Aynı zamanda malum hava şartları, -50’ler, -60’lar... -30’a geldiği zaman, “Hava ısındı, bugün hava güzel!” diyoruz. Bu şartlar altında işimizi güzel bir şekilde başardığımıza inanıyorum. Aynı zamanda diğer projelerden farklı olarak başka aktiviteler de oldu bu projede. Hepimiz açısından, kendimizi geliştirmemize vesile oldu. Çünkü burada hızlı olmak gerekiyor, pratik düşünmek gerekiyor. Şartlara göre sürekli değişkenlik göstermeniz ve çözüm üretmeniz gerekiyor. Teknik olarak da birçok yeni işlem gördük burada, bataklık bölgelerdeki uygulamaları gördük. Çok zorlandık, ama güzel oldu hepimiz için.

"Yeri geldiğinde 24 saat çalışarak, süreci en hızlı şekilde atlattık."

Bir şeyi sıfırdan kurmak, her zaman tamir etmekten daha kolaydır. Bizim de burada kendi sistemimizi oturtmanın yanında, ilk başlayan firmanın işlerini toparlamamız da gerekti. Normalde bir boru hattı, önce inşaat sahasının hazırlanmasıyla başlar. Biz ise burada direkt kaynak, izolasyon ve indirme şeklinde, ileri aktivitelerle başlamak zorunda kaldık. Bunu yapabilmemiz için de alışma sürecini çok hızlı geçirmemiz gerekiyordu. Ekip içinde farklı gruplarla çok güzel dirsek teması kurarak, hep beraber yeri geldiğinde 24 saat çalışarak, bu süreci en hızlı şekilde atlattık ve toparladık. Burada karma bir ekip çalışıyor, Türkler ve Ruslardan oluşan. Biz daha önce başka projelerde de birlikte çalışmıştık, ama bu kadar net şekilde iç içe olduğumuz ilk proje bu kendi adıma. Aradaki uyumu sağlamak için biraz süre geçmesi gerekti doğal olarak. Zamanla düşünce yapılarımız oturdu, benzemeye başladı birbirine, aynı ortak paydada buluşabildik. Böyle olunca da süreç daha güzelleşti, insan ilişkileri açısından da. Buradaki arkadaşları tanımak zevkliydi, kendi adıma. Bize en yakın şehir 2 saat civarında, ayrıca kış şartlarında araç kullanmayı çok istemiyoruz açıkçası. Özellikle akşam saatlerinde tek araba çıkmamaya özen gösteriyoruz. O nedenle iş dışında da buradayız her zaman. Kampımızda kendi kabuğumuzda yaşıyoruz. Ne yapıyoruz, beraber televizyon seyrediyoruz arkadaşlarla, oyun oynuyoruz bazen, ailelerimizle konuşuyoruz.

“Bu ortamda çalışmayı öğrendik.”

Bizim fırtınadan kaçma gibi bir şansımız yok. Burada kasım ayından itibaren havalar soğumaya başlıyor ve nisan ayına kadar bu şekilde devam ediyor. Ben Adanalıyım mesela, tam ters bir iklim benim için. Ama alıştık buna da. Bu ortamda çalışmayı öğrendik. Şu anda indirme işlemlerimiz devam ediyor, projenin zaten yaklaşık yüzde 87’lik kısmı tamamlandı. Sezonu kaçırmadan, konsantrasyonumuzu da bozmadan işi tamamlamayı hedefliyoruz. “Proje bitti” düşüncesini kafamızda yaşatmamaya çalışıyoruz elden geldiğince, çünkü rahatlık her zaman sıkıntıya yol açar sahada. Bu şekilde, kalite ve iş güvenliğini ön planda tutarak, çalışmalarımıza ilk gün nasıl başladıysak aynı şekilde devam ediyoruz şu anda.

“Burası bize, Tekfen’in gerçekten standartların çok üzerinde bir firma olduğunu gösterdi bir kez daha.”

İSMET KILINÇ

Elektrik ve Enstrüman İşleri Şefi

Bu benim Tekfen’deki ikinci projem, daha önce TürkAkım projesindeydim. Burada bir boru hattı projesi yapıyoruz, bu boru hattının paralelinde bir de havai enerji nakil hattımız var. Bölüm olarak bunun yapımından sorumluyuz. Ayrıca korozyona karşı katodik koruma sistemi kuruyoruz; vana istasyonlarındaki çeşitli elektrik enstrüman işlerini yürütüyoruz. Enstrüman derken boru hattı üzerindeki basınç sensörleri, sıcaklık sensörleri, çeşitli teknik cihazların montajı, bağlantısı, bunların devreye alınması gibi işlerle ilgileniyoruz. Tabii ayrıca kamplarımızın elektrik işlerinden de sorumluyuz. Burada arkadaşlarımızın sıcak bir ortamda yaşamasında bizim de bir rolümüz var. Bu da apayrı bir sorumluluk yüklüyor bize. Mesela şu anda hava karanlık burada, oysa aydınlık olması gerekiyordu. Sıcaklık -40 C. Gündüz vakti, gece çalışması yapıyoruz bir bakıma. Makineler bile zorlanırken, herkes işini yapmaya çalışıyor. Bu zor şartlarda şirketimiz her türlü imkânı sağlıyor bize. Gerek sağladığı şartlar olsun, gerek sahadaki ve kamptaki imkânlar olsun, burada iş yapan başka firmalardan bambaşka standartlarda çalışıyoruz. Burası bize, Tekfen’in gerçekten standartların çok üzerinde bir firma olduğunu gösterdi bir kez daha..

“Buradaki doğa şartları bizi tamamen farklı yöntemlere, farklı sistem arayışlarına itiyor.”

Bizim buradaki ekibimiz Kıyıköy’deki projeden geldi. Dolayısıyla arkadaşlık ortamı had safhada. Çok iyi bir ekibimiz var, yani birbirimize yetiyoruz diyebilirim. Zaten yetmek zorundayız, çünkü büyük bir şehirde değiliz. Şehre yakın da değiliz ayrıca. Firmamızın sağladığı imkânlar ölçüsünde çeşitli aktiviteler yapmaya çalışıyoruz. Ama tabii ki şartlar çok kısıtlı. Herkesten farklı olarak ben buraya ailemi de getirdim. Eşim ve iki yaşındaki kızımla buradayım. Onlar da biraz zorlansalar bile bir şekilde ayak uydurdular ortama. Tabii dışarı çıkamıyorlar fazla, ama yine de beraber olabilmek, ayrı kalmamak güzel. Dışarıdan bakıldığında bu da bir boru hattı projesi günün sonunda; daha önceki yapılan projelerden çok da farklı gelmiyor insana. Ama burayı bizim için özel kılan şey tabii ki şartları. Buradaki doğa şartları, bizi tamamen farklı yöntemlere, farklı sistem arayışlarına itiyor. Başka projelerde yaptığımız en basit işlerde bile bildiklerimizi tamamen unutup, farklı bir sistemle çalışmaya geçebiliyoruz bazı durumlarda. Burada yeni bir iş aldığımızı ilk duyduğumuzda, şirketimiz adına yeni bir fırsat olduğu için hepimiz heyecanlanmıştık. Böyle zor bir projede sizi seçip buraya getiriyorlarsa, onun da verdiği ayrı bir gurur var. Ayrıca bir sorumluluk hissediyorsunuz; “Tekfen yapar bunu!” diyorlar çünkü. Çok soğuk bir yere geleceğimizi belki söylemişlerdi, şartlar çok zor demişlerdi, zemin bataklık demişlerdi, ama tecrübe etmeden sadece bataklık ve soğuk sözleriyle burayı ifade etmek mümkün değil bence.

“Bizim en temel farkımız, tamamen işi bitirme odaklı olmamız.”

Hepimiz yurt dışında çeşitli ülkelerde çalıştık, yıllardır da çalışıyoruz. Daha önce de başka milletlerden arkadaşlarla çalıştık. Belki sıcakkanlılığımızdan dolayı, anlaşamadığımız insan çok nadir çıkıyor. Kim olursa olsun bir şekilde kaynaşıyoruz, anlaşıyoruz, birlikte çalışmaya başlıyoruz. Tabii ki kültürel farklılıklar oluyor zaman zaman. Burada benim dikkatimi çeken en temel fark, bizlerin tamamen işi bitirme odaklı olmamız; pratik zekâmızla engelleri ortadan kaldırıyor olmamız. En alt kademedeki çalışanımız bile işini fazlasıyla sahiplenip, tamamen bitirmeye odaklanıyor. Bunu gören yabancı arkadaşlarımızın da kaynaştıkça bize ayak uydurmaya çalıştığını görüyoruz. Bu güzel bir şey, biz burada farklı olduğumuzu ve niye başka firmaların değil de bizim bu işi yapmamız gerektiğini böylece daha iyi anlıyoruz..

“Yaşadığımız en büyük sorun malzemelerin sahaya getirilebilmesi.”

MANSUR SAFUILLIN

Saha Şefi

Ben boru hattının 60 km’lik bir kısmına bakıyorum. Yönetimden gelen bilgiye göre görevlendirme yapıyoruz. O nedenle tüm bölgeyi gezmem gerekiyor. Ekipmanın gerekli yerlere ulaştırılabilmesi için ulaşım yollarının inşasıyla ilgileniyorum. Ağaç yollar inşa ediyoruz. Kaynak işlerini yapabilmemiz için o yollara ihtiyacımız var. Yaşadığımız en büyük sorun malzemelerin sahaya getirilebilmesi. Çünkü her taraf bataklık. Ayrıca çoğu zaman projedeki bilgilerle fiilen yerindeki durum birbirini tutmuyor. Dolayısıyla yerine göre bazı ekstra çözümler üretmemiz gerekiyor. Bir de süper hava şartları var tabii ki. Her şantiyenin kendine göre bir zorluğu vardır. Bu bölgede ise diğer şantiyelere göre bataklık, göller, nehirler daha fazla. 90 km’lik boru hattımızın 46 km’sini ağaç yollarla yaptık. Diğer projelerde sadece 10-15 km yapmak yetiyordu. Oralarda sadece kış dönemlerinde çalışıyorduk. Burada ise kaynak ekibinin yazın da çalışabilmesi için her tarafta ağaç yollar yaptık. Böylece ekipman ve ekipler ulaşabildiler sahaya, dolayısıyla verimlilik de arttı.

“Burada uluslararası standartlarda bir ortam buldum.”

ANDREY DEGTYAREV

Kıdemli Saha Mühendisi

Tekfen’de ilk kez çalışıyorum. Daha önce bir Norveç şirketinde çalışmıştım. Kıdemli mühendisim. Burada geçen sene kış döneminde çok zor iklim şartlarında çalıştık. İki ay boyunca -40’ın altını gördük. Çalışanlarımız bütün zorluklara rağmen yine de çalışırken, ekipmanlar çok kötü etkilendi soğuktan, sık sık ekipman arızası yaşandı. Buna rağmen kaynak işlerinin yüzde 80’ini tamamladık. Yazın da kaynağa devam edip temmuz ayında otomatik kaynağı komple bitirdik. Bahar döneminde buz çözülünce işler daha da zorlaşıyor burada. Her taraf bataklık oluyor. Ulaşım aksıyor, bir yerden bir yere ulaşmak bile büyük problem haline geliyor. Kış yumuşak geçince bataklık da donmuyor, ekipman batıyor. Bazen 2-3 gün uğraşıyoruz ekipmanı çekip çıkarmak için battığı zaman. Bu bölgedeki şartlar benim için yeni değil. Daha önce de buna benzer şartlarda çalıştım. Normalde St. Petersburg şehrinde yaşıyorum. Tekfen’in bu bölgede iş aldığını bir inşaat şirketinde çalışan arkadaşlarımdan öğrendim. Başvurarak şirkete dahil oldum. O zaman Tekfen hakkında pek bilgim yoktu. Bana sadece çok tanınan bir şirket olduğunu söylemişlerdi. Burada uluslararası standartlarda bir ortam buldum. Benim otomatik kaynak ekibimde Türk ve Rus ustalardan oluşan karışık bir kadro var. Diğer ekiplerde de öyle. Aralarında bir uyum oluştu. İlk aylarda ekipler birbirine alışana kadar bir bocalama olduysa da en fazla 2-3 hafta sürdü bu durum. Sonra birbirlerine alıştılar, ortak dili buldular ve ondan sonra da artık herhangi bir sıkıntı olmadı. Tam tersine iyi bir ekip oluştu, o yüzden bu ekipleri dağıtmamak için yeni projeler bekliyoruz dört gözle.

“Genel formenin sahada uçan kuştan haberi olması gerekir!”

OSMAN KAYA

Genel Formen

Benim Tekfen’le geçmişim uzun, tam 38 yıldır çalışıyorum. Daha önce çoğunlukla Arap ülkelerinde görev yaptım. 17 sene Arabistan’da kaldım; Irak’ta, Katar’da kaldım. Yani ömrümüz hep gurbette geçti. Ama bu 38 yıl içinde gördüğüm, coğrafi olarak en zorlu yerde çalışıyoruz şu anda. Suyun üzerinde yol yapıyoruz. Sahada çalışırken nerede neyle karşılaşacağımızı, nerede batacağımızı bilemiyoruz, tahmin edemiyoruz . Öyle bir yerde çalışıyoruz. Benim işim genel formenlik. Genel formenin sahada uçan kuştan haberi olması gerekir. Her tarafı yönlendirmesi, her taraftan bilgisi sahibi olması, bütün organizasyonu yapması gereken bir görevdir. Sahada nerede tehlike görürse oraya müdahale eder, ekipleri yönlendirip yerleştirir, hangi ekip nerede ne iş yapacak, kim nereye yönlendirilecek, onları organize eder. Bu nedenle uçan kuşu bilmesi gerekir. Sahayı adım adım tanıyan bir kişiyim ben.

“Burayı görünce, daha önce çalıştığımız Arabistan, Katar gibi yerler bile cennet gibi geliyor bana.” Günlük programımızı akşamdan yapıyoruz. Saha mühendisi arkadaşlarla acil olan bölgeleri, hangi işleri yapacağımızı belirliyoruz. Sabahleyin çıkıyoruz, ekipleri yerlerine bırakıyoruz, onlarla sürekli irtibatta kalıyoruz. Gün boyunca hatta sürekli geziyorum, arkadaşlara neyi nasıl yapacaklarını izah ediyorum. Güzergâh boyunca bataklık olan yerler var, su üstü var, bataklık olmayan yerler var. Her yerin durumuna göre yapılacak işleri belirliyorum. Yani sabah sahaya çıkıp, akşam kampa dönüyorum ekiplerimizle birlikte. Döndükten sonra zaten gidecek bir yer yok, en yakın yer 2 saat. Zaten yorulmuş oluyoruz. Bu nedenle hayatımız kampta geçiyor genellikle. Burayı görünce, daha önce çalıştığımız Arabistan, Katar gibi yerler bile cennet gibi geliyor bana. 60 derece sıcaklarda çalıştım ben, 17 sene. Türkiye’de TANAP’ı yaparken dağdan geçtik, dereden geçtik, ama burası bizim için hepsinin ötesinde büyük bir tecrübe oldu. Ama gene böyle bir iş olsa, şirketimi hiçbir zaman bırakmam, çünkü 38 sene emek vermişim bu firmaya. Burada proje müdürümüz olsun, şantiye şefimiz olsun, saha mühendisi arkadaşlarımız olsun, devam deriz yani.

“Aman kar yağsın, -35/-40'ları bulsun da sahada işimizi görelim' diye dua ediyoruz.”

Günlük programımızı akşamdan yapıyoruz. Saha mühendisi arkadaşlarla acil olan bölgeleri, hangi işleri yapacağımızı belirliyoruz. Sabahleyin çıkıyoruz, ekipleri yerlerine bırakıyoruz, onlarla sürekli irtibatta kalıyoruz. Gün boyunca hatta sürekli geziyorum, arkadaşlara neyi nasıl yapacaklarını izah ediyorum. Güzergâh boyunca bataklık olan yerler var, su üstü var, bataklık olmayan yerler var. Her yerin durumuna göre yapılacak işleri belirliyorum. Yani sabah sahaya çıkıp, akşam kampa dönüyorum ekiplerimizle birlikte. Döndükten sonra zaten gidecek bir yer yok, en yakın yer 2 saat. Zaten yorulmuş oluyoruz. Bu nedenle hayatımız kampta geçiyor genellikle.

“Buraya gelince gördük ki hiçliğin ortasındayız!”

NİGAR ATEŞ

Kıdemli Doküman Kontrol Uzmanı

Ben Slavyan Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı mezunuyum. Üniversiteden mezun olduğumda birçok farklı alana yönelebilirdim, ama durgun yapıda bir hayatı hiç istemedim. Üniversitede okurken çalışmaya başladım, orada öğrendim doküman kontrol işini. Daha sonra iyi bir şirkette profesyonel olarak çalışmaya devam etmek istedim. Tekfen de benim çalışmak istediğim Türk firmalarının başında geliyordu. Yakın arkadaşlarım ve projede birlikte çalıştığım arkadaşlarım bilirler, Ben Tekfen’e girmeyi çok istedim.

“Görevi kabul ederken bu kadar zor bir coğrafya olacağını düşünmemiştim.”

Bu benim Tekfen’deki 3’üncü projem. TANAP Kompresör projesiyle başladım, sonra Katar’da Al Khor Expressway projesinde çalıştım, son durağım ise Rusya oldu. Şu anda Kharampur projesinde devam ediyorum. Buraya gelmem biraz maceralı oldu. Ben Katar’dayken, şirketin böyle bir proje alacağı söylenmişti. Daha sonra merkezdeki yöneticilerim, Rus üniversitesinden mezun olduğum için, dilden dolayı bu projede olmam gerektiğini düşünmüşler. Bana böyle bir teklifle geldiler. Ben de çok sevindim, çünkü hayalim Rusya’da çalışmaktı. Tabii görevi kabul ederken bu kadar zor bir coğrafya olacağını düşünmemiştim, hiçbirimiz böyle düşünmemiştik ama. Google Earth haritasından projenin yerine baktığımı hatırlıyorum. Acaba nasıl bir yere gideceğiz diye merakla bekliyordum. Sonra buraya gelince gördük ki hiçliğin ortasındayız. Hatta kampımızı kurmaya çalışırken bile çok fazla zorluk yaşadık, çünkü zemin yazın tamamen bataklık, kışın tamamen donmuş durumdaydı. Şu an biz konuşurken kar fırtınası devam ediyor. Uyarı aldık devletten, şiddetli kar fırtınası geliyor diye. Hava -27 derecelerde şu an, mevsim normallerine uygun. Sokakta durma süremiz 5 dakikadan fazla değil; kampla ofis arasında bile donma ihtimaliniz var, o kadar soğuk yer burası. Ama şartların olanca zorluğuna rağmen Tekfen’de çalışmaktan çok mutluyum, şirketimi de işimi de seviyorum. Yaptığım işte iyi olduğumu düşünüyorum, eğlenerek yapıyorum, aynı zamanda her defasında farklı bir şey öğreniyorum. Yani İngilizce bilgimle evet birçok şey yapabilirim, ama şu an için bulunduğum yerden memnunum. Her şeyden önce burada kadın erkek ayrımı diye bir şey yok. Eşit yürüyoruz, ekiplerimiz eşit, aynı şekilde çalışıyoruz. Sırt sırta değil, yan yanayız burada. Kimsenin kimseye sırt vermesi gerekmeyen bir şirket Tekfen. Kadın olarak aynı şekilde sözümüz geçiyor, aynı şekilde önerilerimize kulak veriliyor gerçekten. Hatta kadınlara uygulanan pozitif ayrımcılığa da ihtiyacımız yok, çünkü ortada pozitif de olsa ayrımcılık varsa, bir eksikliğin tamamlanması gerekiyor demektir. Doküman Kontrol Departmanı, devletle yapılan yazışmalardan ana firma ve taşeronlara kadar bütün üçüncü partilerle yapılan yazışmaların, teknik dokümanların, saha dokümanlarının, bunun dışında prosedürlerin, planların, yani doküman olarak adlandırabileceğiniz her şeyin kontrolünü yapıp doğru bir şekilde akmasını sağlar. Tekfen olarak genelde uluslararası projelerde uluslararası sistemler kullanarak çalışırız, ama bu proje özelinde farklı bir durum var. Burada kullanılan Rus sistemine pek aşina değiliz, o nedenle zorlandığımız bir dönem oldu buraya geldikten sonra. Sonra Rus sistemiyle bizimki arasında ortak bir sistem kurup çift taraflı çalışmaya başladık. Şu an alıştık, gayet güzel gidiyor.

“Burada hepimiz güzelleştik, çünkü soğuk havadan kırışıklıklarımız azaldı!”

Burada hepimiz bir bütün gibiyiz. Çevrede çok eğlenebileceğimiz imkânlar yok, biz de kendi aramızda eğleniyoruz. Doğum günlerini kutluyoruz, onların moralini bozuyoruz “Bir yaş daha yaşlandın Sibirya’da!” diye, lokal çalışanlarımızın özel kutlamalarına, bayramlarına dikkat ediyoruz, yılbaşlarını güzel geçirmeye çalışıyoruz. Hep birlikte spor yapıyoruz, hep birlikte kilo alıyoruz, sonra tekrar kilo vermeye çalışıyoruz. Ufak bir spor salonumuz var, güzel bir dinlenme odamız var, televizyonumuz var devasa, orada film izliyoruz, kendimize eğlence yapıyoruz. Bence o kadar da olumsuz değiliz, bence alıştık buraya, hepimiz borc çorbasını bile özlüyoruz. Bunun dışında festivaller oluyor şehirde. Bizim bilmediğimiz kültürde birçok insan var, buranın popülasyonu çok farklı. Daha önce hiç karşılaşmadığımız Türk boylarıyla, farklı milletlerle karşılaşıyoruz. Onların değişik bayramları oluyor, belediyenin ya da devletin düzenlediği etkinliklere katılıyoruz biz de ara ara. Bu arada hepimiz güzelleştik, çünkü hava aşırı derecede soğuk, kırışıklıklarımız azaldı. Soğuk hava bu bakımdan bence bizim için çok cazip. Yani burası güzel bir şantiye, evet çok zor bir şantiye ama hiç birimizin hiçbir zaman unutmayacağı bir şantiye oldu. Özellikle ilk başta çok zorlandık, çok da zor geçti birçok şey bizim için, ama bence çok güzel oturttuk her şeyi. İşi bitirme durumu, projenin başarısı tabii ki her şeyden önemli, ama şunu söyleyebilirim ki biz de çok genç bir ekibiz ve gençlerin de gerçekten birçok şeyi başarabileceğini gösterebiliyoruz bence. Saha şeflerimizden tutun, ofiste çalışan şeflerimize kadar birçok genç insan var burada. Herkes belli bir seviyede dil biliyor, dil bilmeyen arkadaşlarımızdan da çok hızlı bir şekilde Rusça öğrenenler oluyor, sürekli dersler alıyoruz. Yani herkes bir bakıma kendini geliştirmeye çalışıyor. Tekfen nasıl Rusya’da bir yer edinmeye çalışıyorsa, aynı şekilde bizler de kendi üstümüze düşeni yapmaya çalışıyoruz. Tabii biraz da eğleniyoruz bunu yaparken, ama yine de hiçliğin ortasında bile bu kadarı bence çok güzel.

“Şantiyecilik biraz sahne tozu gibi!”

NESLİHAN İSTANBULLU

Satınalma Oracle Operatörü

Ben Tekfen’e 2018 yılında katıldım, bu ikinci projem. Satınalma olarak Rusya’daki şartlar Türkiye’den çok farklı. Öncelikle burada ana dil kesinlikle Rusça; İngilizce veya başka bir dilin kullanımı söz konusu değil. En büyük zorluklardan biri bu. Bu nedenle lokal personelimizden yararlanıyoruz. Biz yol göstericiyiz, sadece seçim aşamasında yeterliliklerinde ya da bilgilerinde bir noksanlık varsa o zaman müdahale ediyoruz. Örneğin boru alınırken kalitesi doğru mu, piyasa şartlarına göre doğru fiyatlandırılmış mı, bunlara bakıyoruz. Benim Rusçam ne yazık ki pek iyi değil, yeni yeni öğrenmeye çalışıyorum. O nedenle günlerim daha çok Rus çalışanlarımızı yönetmekle geçiyor diyebilirim.

“Tekfen kadın çalışanlara gerçekten değer veriyor.”

Ben Kamu Yönetimi mezunuyum. Şantiyecilik biraz aileden geliyor. Dayılarım, bir kere bu işe girersen bırakamazsın demişlerdi. Sanırım bu biraz sahne tozu gibi. Buradaki tempoya, aksiyona, işin bitirilmesi telaşına alıştıktan sonra standart bir işyerinde nasıl çalışırım, bilmiyorum. Herhalde başka bir yerde, tatildeymişim gibi hissederim. Genelde şantiyeler erkek hegemonyasının olduğu alanlar. Ama Tekfen bu açıdan değerlendirildiğinde kadın çalışanlara gerçekten değer veriyor ki bence bu en önemli şey. Bir kadın ilk defa şantiye kavramıyla karşılaştığınızda, acaba yapabilir miyim düşüncesi oluyor. Zorlanır mıyım, eşitlikçi bir yer mi, bunlar kesinlikle insanın aklına soru işaretleri olarak geliyor. Benim çevremdeki bazı arkadaşlarımdan da böyle yorumlar geldi, dediler ki “Şantiyeye gidiyorsun, nasıl olacak, nasıl yapacaksın?” Şantiye deyince insanların gözünde böyle farklı bir yer canlanıyor. Ama işin içine girdikten sonra, aslında standart bir yaşamdan sadece daha hızlı seyreden bir iş olduğunu görüyorsun, o kadar. Günde bir birim iş yapacaksan, şantiyede 10 birim iş yapıyorsun. Bir de belki diğer işlerden farklı olarak 7/24 iş konuşmak zorundasın. Kahvaltı, öğle yemeği, akşam yemeği… Çünkü aynı ortamda karşılaşıyorsunuz ve sosyo kültürel çevreniz sadece şantiyeden oluşuyor. Bence en büyük fark bu. Burada bizim merkez ofis olarak bulunduğumuz alan uzak bir kasabada. Aslında güzel bir kasaba, çeşitli spor imkânları da mevcut. Burada iklim yüzünden insanlar genelde kapalı alanlarda zaman geçiriyor. Mesela olimpik boyutlarda bir yüzme havuzu var kasabada, bir sinema var. Ama pandemi nedeniyle ben biraz uzak duruyorum bunlardan. Zaten haftanın 6, bazen 7 günü çalışıyoruz ve şantiyede çalışma saatleri genelde uzun oluyor, iş bitmediği için. Kalan zamanlarımı da dinlenmeye ayırıyorum, Rusça dersi alıyorum. Gidebilirsek ara sıra restoranda yemek yiyoruz, o şekilde hayat devam ediyor burada.

“Hem bizim Ruslaşmamız hem de onların biraz Türkleşmesi gerekiyor!”

Ruslarla aramızdaki en önemli fark sıcakkanlı, soğukkanlı olma farkı. Biz çok telaşlı bir milletiz, her şey hemen olsun istiyoruz. Ruslar daha soğukkanlılar, etap etap ilerlemek istiyorlar. Bu yüzden kesin ve bariz bir şekilde karakter farkımız var. Örneğin onların iş bölümü, bizim yaptığımız iş bölümlerinden çok daha keskin. O yüzden hem bizim onlara alışmamız, hem onların bize alışması biraz zaman aldı. Yavaş, yavaş bunu başarmaya başladık. Çünkü onlar da bilmedikleri bir silsile içinde çalışıyorlar, hiç anlamlandırmadıkları şeyler oluyor. O yüzden bu bir deneme şantiyesi gibi, umarım devamlılığı olur. Çünkü Rusya çok büyük bir pazar, fakat hem bizim biraz Ruslaşmamız, hem de onların biraz Türkleşmesi gerekiyor. Bence en önemlisi o. İkisinin ortası bulunduğunda daha sorunsuz, iletişimi kuvvetli bir iş seyri gerçekleşiyor. Buraya gelirken en gözümü korkutan şeylerden biri dil, diğeri soğuk oldu. -20’de dışarıda yürümek bile çok can sıkıcı bir durumken burada -40’ları, -50’leri görüyoruz kışın belli dönemlerinde. Bir de ulaşımı çok zor bir yer, Türkiye’ye gitmek neredeyse 28 saat sürüyor. Fakat Tekfen’de, “Evet yaparız! Hallederiz, başa çıkarız!” şeklinde bir atmosfer var. İnsan ekibini sevince, biraz da ekibine güvenip giriyor bu işlere. Ben yazın bile hırkayla dolaşan biriyim, o yüzden buraya gelmek benim için hakikaten uçuk bir şey oldu.

“Şu anda gerçekten kariyerimin pik noktasını yaşıyorum!”

ANARA GAYDARZHI

Maaş Tahakkuk Şefi

Ben ilk defa yabancı bir şirkette çalışıyorum, böyle bir yerde çalışmak önce biraz tuhaf geldi. Ama çalışmaya başladıktan sonra burada insanların gerçekten yakın olduğunu gördüm, çekinilecek bir şey olmadığını düşündüm. Bir Rus firmasıyla burada çalışmak arasında önemli farklar var. Rus firmalarında her şey iş kanununda ne yazıyorsa öyle gerçekleşir. Mesela bir saatliğine izin alman gerekse bile izin dilekçeni yazarsın, müdüre gidersin, imzaladı imzalamadı diye stresini yaşarsın. Oysa burada çalışmaya başladıktan sonra, her şeyin iş kanunu olmadığını anladık. Müdürüme veya şefime gidip, “Benim 2 saatliğine dışarıda bir işim var, acil gitmem gerekiyor” dediğimde, “Tabii, araba dışarıda hazır, gidebilirsin!” diyorlar mesela. Gerçekten çok sıcak bir ortam karşıladı beni burada, çok şaşırdım. Ben daha önce Tekfen’i hiç duymamıştım. Bir gün internette iş ilanlarına bakarken ilanını gördüm, ilgimi çekti birden. Yabancı bir şirket, uluslararası bir şirket, şansımı denemek istedim. CV’mi gönderdim, mülakata çağırdılar. Mülakata geldiğimde de sıcak bir ortamda karşıladılar, o zaman “İnşallah alırlar!” diye dua ettim. Benim daha önce çalıştığım şirket küçük bir şirketti, sıkılıyordum orada. Buraya gelince kendi mesleğimle ilgili olan şeyleri yeniden hatırladım, hatta kariyerimin üzerine ekledim. Şu anda çok daha mutluyum, sadece iş anlamında değil, burada birçok özel arkadaşlar da buldum. Şu anda hem muhasebeye yardım ediyorum hem hukuksal işlere de bakıyorum. Yani gerçekten kariyerimin pik noktasını yaşıyorum.

“Bugüne kadar birçok projede ve birçok yerde çalıştım, ama burası gibi bir yer görmedim!”

HİLMİ KAYA

Ekip Başı

Tekfen’de 20 yılım doldu, şimdi buradayım. Benim görev alanım kazı dolgu ve boru indirme işleri. Formen arkadaşlara yardımcı oluyorum, onların ulaşamadığı yerlere ben ulaşıyorum, formen arkadaşım bana bir iş verdiği zaman o işi takip ediyorum. Bugüne kadar birçok projede ve birçok yerde çalıştım. Fas’ta bulundum, Arabistan’da bulundum, Katar’da bulundum, TANAP projesinde bulundum, Kıyıköy projesinde bulundum, ama burası gibi bir yer görmedim. Tabii her projenin bir zorluğu var, buradaki temel zorluk hava şartları. Hava çok soğuk olursa makine ekipmanımız çalışmıyor, makine ekipmanımız çalıştığı zaman toprak donmuyor. Yani iki yönlü sıkıntı yaşadık. Ayrıca çalıştığımız yerler genelde bataklık, suyun üzerinde iş yaptık. Ama insan her şeye alışıyor. Şimdi çok daha rahatız, çalışıyoruz, bir sıkıntımız yok. İnşallah, Allah’ın izniyle kazasız belasız bitireceğiz burayı. Projede çalışan Rus arkadaşlarla birbirimizi anlamakta biraz zorluklar yaşadık. Ama sonra tercümana bile ihtiyaç kalmadan anlaşmaya başladık. Biraz biz öğrendik, biraz onlar öğrendi, birbirimizi tanıyınca sıkıntı kalktı. Bazen karın üzerine resim çizerek, bazen el kol hareketleriyle derdimizi anlatıyoruz birbirimize. İş açısından ise yarım bir projeye gelmenin bazı zorluklarını yaşadık. Keşke sıfırdan başlasaydık, belki şu an daha ileride olurduk. Daha sağlıklı çalışırdık. Şirketimizin sunduğu imkânlardan yana da hiçbir problem yaşamadık. Bizi en çok zorlayan hava ve zemin şartları oldu. Su üzerinde çalışıyoruz, bir anda su bitiyor bataklığa giriyoruz, sonra toprak bir kısmı geçip yeniden suyla karşılaşıyoruz. Bu böyle devam edip gidiyor. Kampımız güzel, normal istirahatımızı yapıyoruz. 15 günde bir tatilimiz oluyor, çarşı ihtiyacımız varsa çarşıya gidiyoruz, ihtiyaçlarımızı karşılıyoruz. Bir sıkıntı yok çok şükür. 20 yıldır bu firmadayım zaten, aile gibi olduk artık.

“İnsan her şeye alışıyor, hayat bize gün geçtikçe yeni şeyler öğretiyor!”

CENGİZ COŞKUN

Boru Kaynakçısı

Boru kaynakçısıyım, 2004 yılından beri Tekfen’de çalışıyorum. Kaynak eğitimim çıraklıkla başladı, sanayide, sonra boru hatlarında çalışmaya başladım. Büyüklerimizin çizdiği yolda, kendim de üzerine bir şeyler koymaya çalışarak, bir yerlere geldim. Çok da memnunum burada çalışmaktan, çünkü bir aile gibi olduk Tekfen’le. Hayatta bütün işlerde bir zorluk vardır muhakkak. Benimki kaynak olduğu için evet, bazı zorlukları var, ama yatacağız kalkacağız, bu işi muhakkak yapacağız, çamur da olsa su da olsa! Kaynak olunca hem biraz marifet ve ustalık istiyor, doğa şartlarına karşı da biraz mücadele etmek gerekiyor. Şantiyelerde çalışmak bana daha kolay geliyor, daha rahat çalışıyorum. Atölyede olmaktan sıkılıyorum, çünkü üstünüz kapalı oluyor, güneş görmüyorsunuz, yağmur almıyorsunuz, soğuk da yok oralarda. Ben şantiyeye çok daha alışkınım. 1990 yılında çıkmıştım ilk şantiyeme, o yıldan bu yana halen şantiyelerdeyim. Daha önce hiç yurt dışına çıkmamıştım, ilk Rusya’ya geldim. Çalıştığım ekibin yarısı Türk, yarısı Rus. Rusya’da kaynakçı olarak çalışabilmek için özel bir belgeye sahip olmak gerekiyor. Bunun için Ankara’da özel bir teste girdik. Seçilmiş 14 kişi kaynak testine girdik ve 3 kişi geçtik. Sınavı geçen 3 kişi de şu anda burada. Belgemizi alabilmek için ciddi bir sağlık kontrolünden geçtik, sonra sınava tabi tutulduk, sınavları da başarıyla verdikten sonra yolculuğumuz burada son buldu. İş yükümüz artık biraz azalsa da kaynak işlerimiz halen devam ediyor. Aşağı yukarı birkaç ay daha devam edeceğiz, ondan sonra testler var. Testler yapıldıktan sonra ana bağlantılar yapılacak. O aşamada biz mi kalırız, buradaki başka ekipler mi kalır, kısmet! Burası ilk yurt dışı görevimdi, çok şey öğrendim bu sayede. Önce biraz dil yabancılığı çektik, ayrıca doğa şartlarına da yabancıyız ama alıştık. İnsan her şeye alışıyor, hayat bize gün geçtikçe yeni şeyler öğretiyor.