“Tekfen burada olsaydı

bu işi çoktan halletmiştik!”

Tekfen’in Eskişehir yakınlarındaki Küllüoba Höyüğü kazısına verdiği destek devam ediyor. Bugüne kadar kazının devamı için birçok yardımda bulunan Tekfen, son olarak kazı ekibine iki konteyner hibe etti. Kazı Başkanı Doç. Dr. Murat Türkteki, Tekfen’in her zorlukta kazıya verdiği desteğin önemini, ekibinin ağzında dolaşan şu cümle ile özetliyor: “Tekfen burada olsaydı bu işi çoktan halletmiştik!”

Anadolu’nun tarihi mirasının ne derece köklü olduğunu bir kez daha gözler önüne seren, hummalı bir kazı çalışması yürütülüyor Küllüoba’da… Burası, Eskişehir’in 35 km güneydoğusunda, insanlık tarihinin en eski yerleşim alanlarından biri. Kazı ekibinin başında ise deneyimli bir arkeolog olan, Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü’nden Doç. Dr. Murat Türkteki bulunuyor.

Tekfen’in Küllüoba Höyüğü kazısına desteği 13 yıl öncesine dayanıyor. O günden bugüne bir prefabrik bina hibe edilmesi, kazı alanının düzenlenmesi, elektrik tesisatının elden geçirilmesi, ekibe yemek sağlanması, kazı evinin iyileştirilmesi, höyüğe sundurma yapılması ve kazı alanının çevresine tel örgü çekilmesi gibi konularda verilen destekler, kazının gidişatına önemli katkılar sağlamıştı.

Tekfen, tarihe ışık tutan Küllüoba için yine iş başında. Kültür yatırımlarını çok yönlü olarak sürdüren Tekfen, kazı çalışmalarına destek olmak amacıyla ek iki konteyner daha hibe etti. Yıllar içinde Küllüoba kazısında katedilen yolu, kazının dünya tarih mirasına katkılarını ve Tekfen’in verdiği desteğin anlamını, Kazı Başkanı Doç. Dr. Murat Türkteki anlattı.

Tekfen, Küllüoba kazısına uzun yıllardır destek veriyor. Tekfen, bu önemli kazıya bugüne kadar ne gibi katkılar sağladı?

Tekfen’in destekleri 2009 yılında başladı. İlk olarak halihazırda günlük belgeleme işlerini yürüttüğümüz ve ana laboratuvar olarak kullandığımız prefabrik binayı kazımıza bağışladı. Bu binanın sağlamlaştırma işlerini de 2019 yılında yine Tekfen yaptı. Burada, özellikle 2019 yılındaki desteklere bir parantez açmak gerekir. O dönemde TANAP Şantiye Şefi olan Özgür Kalyoncuoğlu’nun destekleriyle kazı alanının etrafı için bizim daha önce temin ettiğimiz direk ve dikenli tellerin döşenmesi, kazı evindeki elektrik tesisatının elden geçirilmesi, kazı alanındaki atık toprağın büyük bir kısmının alan dışına taşınması, kazı alanında ekibin mola saatleri için gölgelik yapılması ve kazı evi bahçesinin düzenlenmesi gibi pek çok iş gerçekleştirildi. Tekfen’in şantiyesinin çalışma alanımıza yakın olması sayesinde, kazı ekibinin yemeği iki kazı sezonu boyunca Tekfen tarafından temin edildi.

DOÇ. DR. MURAT TÜRKTEKİ

“Türkiye’de kültür veya sanat ile ilgili işlere maalesef çok az kuruluş destek oluyor. Umarım Tekfen diğer kuruluşlara da örnek olur.”

Özellikle 2019 yılı bu açıdan Tekfen’in yoğun desteklerinin olduğu dönemdi ve bizim için unutamayacağımız bir sezon olarak hâlâ akıllarda. Öyle ki, şimdi bile kazı sırasında başımız sıkıştığında veya çözemediğimiz bir iş olduğunda tüm kazı ekibinin ağzından aynı cümleler dökülüyor: “Tekfen burada olsaydı bu işi çoktan halletmiştik!” Yani Tekfen’in burada olmamasına üzülüyoruz tabii ama bu katkılar sayesinde biz de gücümüzü esas işimiz olan kazı işine verebildik ve önemli sonuçlar elde ettik.

Tekfen son olarak kazı çalışmalarına destek olmak amacıyla iki konteyner hibe etti. Bu konteynerler hangi amaçla kullanılacak? Hangi ihtiyaçlarınıza cevap verecek?

Kazı ekibinin 1996’dan itibaren önce konaklama için, daha sonra ise laboratuvar ve depo olarak kullandığı eski köy ilkokulu binası ağır hasar nedeniyle yıkıldı. Bizler de bulunduğumuz şehirden, ilgili odalardan aradığımız desteği bulamamamız nedeniyle Tekfen’e başvurduk. Şunu da söylemem gerekir; Türkiye’de kültür veya sanat ile ilgili işlere maalesef çok az kuruluş destek oluyor. Umarım Tekfen diğer kuruluşlara da örnek olur.

Yeni hibe edilen iki adet ofis konteyneri, kazı evi olarak hizmet veren binanın görevini kısmen üstlenecek. Bunlardan bir tanesini arkeozooloji çalışmalarının yapılacağı bir laboratuvar olarak kullanmayı planladık. Burada, kazıda bulunan hayvan kemiklerine yönelik analizler yapılacak. Bu çalışmalar bize yerleşmedeki hayvansal besin tüketimi ile ilgili önemli bilgiler sağlıyor. Yerleşmede hangi hayvan türleri bulunuyordu? Hangi türler tüketilmiş, hangileri iş için kullanılmış? Tüketilen hayvan türleri ya da beslenme ile sosyal hiyerarşi arasında bir ilişki var mı? Bunun gibi pek çok soruya yanıt vermek için bu çalışmalara ihtiyacımız var. İkinci ofis konteynerini ise antropolojik çalışmalar için kullanacağız. Antropolojik analizler Küllüoba’da mezarlık alanında elde edilen iskeletlerin yaşı, yaşam süreleri, geçirdikleri hastalıklar, beslenme durumları ve sosyal çatışma ile ilgili izleri takip etmemizi sağlıyor.

Tabii yıkılan bina ile karşılaştırdığımızda, birkaç konteynere daha ihtiyacımız olacak. Özellikle arkeobotanik çalışmaları ve eserlerin restorasyonu için de mekâna ihtiyacımız var. Bunları da Eskişehir’den temin edeceğimizi umuyorum. Bu bağlamda hibe edilen konteynerler için Tekfen’e tekrar çok teşekkür ediyorum.

En son 2019 yılındaki destek nedeniyle sizinle bir söyleşi yapmıştık. O günden bugüne kazıda ne gibi aşamalar kaydedildi?

2019 sezonu çok başarılı bir sezon oldu ve Küllüoba mezarlık alanı keşfedildi. 2020 yılında pandemi nedeniyle antropoloji çalışmalarını yürüten ekibin katılamamasına rağmen, 2021 yılında alandaki çalışmalar genişletildi ve bugüne kadar 60’ın üzerinde mezara ulaşıldı. Bu alandan elde edilen sonuçlar, Batı Anadolu’daki bilinen en büyük ve en erken yerleşim dışı mezarlık alanı olarak Küllüoba’yı arkeoloji literatüründe önemli bir noktaya taşıdı.

2020-2021 kazı sezonunda çalışmalarımıza, höyüğün güney kesimindeki M.Ö. 2600’lere tarihlenen evlerin içinde devam ettik. Burada da ilginç bulgular saptadık. Örneğin ilk defa Küllüoba’da depolama alanları ile bağlantılı olarak bir mühür baskısı ile karşılaştık. Burada ürünün saklanmasına yönelik belli bir kontrol mekanizmasının olduğunu açık bir şekilde tespit etmiş olduk. Yine bu alanın hemen alt seviyesinde, M.Ö. 2800 yıllarına tarihlenen bir başka yapıda ise hem ev hem atölye şeklinde kullanılan yapılara ulaştık. Bu yapı içerisinde, tekstil üretiminden metalurjiye kadar çeşitli faaliyetlerin gerçekleştiğini saptadık.

En önemlisi, başta Tekfen olmak üzere son yıllarda bize destek veren kurumlar sayesinde, kazı sırasında tasarruf ettiğimiz kısıtlı bütçemizi analizlere aktarabiliyoruz. Böylece ilk defa bazı kaplar üzerindeki organik kalıntı analizleri ile ilginç sonuçlara ulaştık.

“Bugüne kadar 60’ın üzerinde mezara ulaşıldı. Bu alandan elde edilen sonuçlar, Küllüoba’yı arkeoloji literatüründe önemli bir noktaya taşıdı.”

Bu süre içinde elde ettiğiniz bulgular arkeolojik açıdan nasıl bir öneme sahip?

Öncelikle Batı Anadolu’da bilinen en erken ve en büyük yerleşim dışı mezarlık alanı konusunu kısaca açmak gerekirse, yerleşim dışı mezarlık şu açıdan önemli: İnsanoğlu çok uzun bir süre, neredeyse neandertallerden beri ölüsünü, kendisiyle birlikte sanki yaşıyormuş gibi yaşadığı alanın içine gömüyor. Kişinin atasıyla olan bağını açıklayan bu durumun, tarımın başlamasıyla birlikte giderek değiştiği anlaşılıyor. Küllüoba’da yerleşimin kurulduğu İlk Tunç Çağı (M.Ö. 3300-1900) ise şehirleşme ve merkezileşmenin yoğunlaştığı bir zaman dilimi. Dolayısıyla artık bir organizasyon söz konusu. Yönetici otoritenin bulunduğu böyle bir ortamda toprağı meşrulaştıranlar artık bu seçkin sınıftır. Bu bağlamda erişkin olmayan çocuklar hariç tüm bireyler yerleşim alanı dışına gömülmeye başlanıyor. Küllüoba, Batı Anadolu’da bu uygulamanın saptandığı, bilinen en erken mezarlık alanını içeriyor.

Küllüoba'da elde edilen iki önemli buluntu: Suriye'den Anadolu'ya taşınan ilaç şişesi (solda) ve içerisinde salisilik asit kalıntısı tespit edilen kap (sağda).

Yine mezarlıktaki iskeletler üzerinde yapılan değerlendirmeler, M.Ö. 3300’den itibaren höyükte bir sosyal çatışmaya dair izleri bize gösterdi. Küllüoba, şehirleşme açısından Batı Anadolu’da en iyi bilinen yerleşme diyebiliriz. Bu şehirleşme sırasında ortaya çıkan baskı ve stres faktörlerinin bu tip çatışmalara sebep olabileceğini düşünmekteyiz. Ayrıca Küllüoba’da tespit edilen iskeletlerin büyük bir çoğunluğunda boylar Anadolu’daki ortalamanın altında. Bunun olası sebepleri içerisinde beslenme yetersizliğini gösterebiliriz. Ayrıca, bazı iskeletlerde vereme dair izler de tespit edildi.

Yaptığımız organik kalıntı analizleri de çok önemli, çünkü bunlardan bazılarının dünya tarihinde ilk defa görülen sonuçları var. Bunlardan biri, bizim içki kabı olarak nitelendirdiğimiz bir kap içerisinde tespit ettiğimiz salisilik asit kalıntısıdır. Bilindiği gibi salisilik asit, ağrı kesicilerde kullanılan bir maddedir. Söğüt ağacı kabuğundan elde edilen bu maddenin bilinen en erken kullanımının, M.Ö. 2400 yıllarında Küllüoba’da olduğunu saptadık. Bu çalışmamızı uluslararası indeksli bir dergide yayınladık.

Bir başka analiz çalışması ile de, Kuzey Suriye kökenli bir şişe içerisinde, M.Ö. 2300’lerde Anadolu’ya zeytinyağı içerisinde korunan ilaç-merhem gibi içeriklerin getirildiğini ilk defa kanıtladık. Bunun içerisinde afyon gibi farklı türde yatıştırıcı maddelerin de bulunduğunu tespit ettik. Bu çalışmamız da bir başka uluslararası dergiden kabul aldı.

“Dünya tarihinde ağrı kesicilerin bilinen en erken kullanımının, M.Ö. 2400 yıllarında Küllüoba’da olduğunu saptadık.”

Kazılarda bundan sonrası için nasıl bir yol haritanız var?

Küllüoba’da yapmak istediğimiz çok şey var. Bunların en önemlisi burayı toplumla buluşturmak, toplumun yararına bu alanı kullanmak. Bilimsel açıdan ne kadar önemli sonuçlar elde ederseniz edin, bir arkeolojik kazıyı toplumla buluşturamazsanız yaptığınız iş eksik kalıyor. Bu nedenle kazı alanının yanındaki araziye bir karşılama merkezi ve atölye kurarak, buraya gelenlerle yaptığımız çalışmaların sonuçlarını paylaşmak ve arkeolojiyi uygulamalı olarak göstermek istiyoruz. Oluşturacağımız bu alanda, özellikle engellilere yönelik olarak, uzman arkeologlar ve Eskişehir Anadolu Üniversitesi Engelliler Entegre Yüksekokulu ile ortaklaşa atölye çalışmaları ve seminerler düzenlemek istiyoruz. Yine gelen kişilerin kazı atmosferini deneyimlemelerini sağlamak için kazı alanı içerisine yürüme yolları ve bilgilendirme panoları ile Küllüoba’yı daha iyi gezilebilir ve anlaşılabilir hale getirmek istiyoruz.

Önemli araştırma başlıklarımızdan birisi de iklim. Buradaki iklim değişikliklerini ve bunun yerleşmeye etkilerini arkeometrik araştırmalar ile ortaya koymak amacındayız. Yerleşmedeki arkeobotanik ve arkeozoolojik kanıtlar ile depolama alanları bize iklimsel salınımların bulunduğunu gösteriyor. Çevrede yapmayı planladığımız paleocoğrafya araştırmaları ve yapabilirsek polen çalışmaları ile bu iklim değişikliklerinin hangi aşamalarda gerçekleştiğini görmek ve bunun Küllüoba’ya ne şekilde yansıdığını anlamak amaçlarımız arasında.

Umarım bir sonraki söyleşimizde bu konularla ilgili de aşama kaydetmiş oluruz. Tüm Tekfen çalışanlarına minnet ve şükranlarımla.