DOSYA
TANAP KOMPRESÖR VE ÖLÇÜM İSTASYONLARI PROJESİ
Karlar ülkesinde iki gün…
"Bana çok iyi geldi..."
Soğuğu severim. Öyle ki, sonbaharın resmi başlangıcı olan 1 Eylül benim için senenin en güzel günlerinden biridir. Tam da bu sebepten, TANAP Kompresör İstasyonları Proje Müdürü Murat (Ün) Bey dosya konusu olarak bize Ardahan’ı önerince, ne kadar mutlu olduğumu söylememe sanırım gerek yok. Hazırlıklarımızı tamamlayıp, kadim dostum fotoğrafçımız Mahmut’la yollara düştük. Havaalanına indiğimizde, güneşli ama buz gibi, tabir-i caizse “çıtır çıtır” bir hava bizi bekliyordu. Etrafımızın kar olmasından mıdır bilinmez, kendimizi “mutlak bir sessizliğin” tam ortasında bulduk. Kars, ilk andan itibaren bizi avcuna almıştı.
1,5 saatlik araba yolculuğunun ardından, rüzgâr yüzünden dalga şeklini almış uçsuz bucaksız kar denizinin tam ortasındaki şantiyeye vardığımızda, kendimi bambaşka bir yerde ve gerçekten küçücük hissettim. Şantiyenin girişindeki kocaman karlı bir kayanın üzerinde çizilmiş Tekfen’in üç kurucusunun resmi beni kendime getirdi (Bu resmin hikâyesini Murat Bey’den okuyabilirsiniz).
Şah Deniz-2 Sahası’ndan çıkarılacak doğalgazın Türkiye’ye ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınması amacıyla inşa edilen, Ardahan’dan Edirne’ye toplam 1.850 kilometre uzunluğundaki TANAP Projesi’nde Faz 0 ve Faz 1’in tüm kompresör ve ölçüm istasyonları Tekfen’e, dolayısıyla da Murat Ün ve ekibine teslim edilmiş durumda. Ben ise bu upuzun hattın en doğusundaki 2 noktadan biri olan Damal şantiyesini (CS1) ziyaret ettim. Bir sözelci olarak bunu en basit şekilde şöyle anlatabilirim: Gürcistan’dan giren gazın ilk durağı, Gürcistan sınırına 900 metre uzaklıkta bulunan Posof (MS1) şantiyemizdeki ölçüm istasyonu... Bunu, evinizin kapısının önündeki doğalgaz sayacı gibi düşünebilirsiniz. Ne kadar gazın giriş yaptığı ölçüldükten sonra gaz, Damal’daki kompresör istasyonundan geçiyor. Buradan da “yallah tazyik” Eskişehir’de, yine Tekfen tarafından kurulmuş olan bir sonraki kompresör istasyonuna kadar tam hız gidiyor.
Doğanın tam ortasında, her şeyden uzak bu şantiyeye ayak basar basmaz, ertesi gün gelecek kar fırtınası haberiyle hemen görüşmelere başladım. Dışarıdaki havanın tam tersine şantiyedeki sıcak ortam, mutlu insanlar, kilit pozisyonlarda görev yapan heyecanlı, hevesli, güzel kadın çalışanlar bana gerçekten çok iyi geldi.
Bu ortamın oluşmasında imkânsızı başaran, yeri geldiğinde tabiat koşullarına meydan okuyan, çalışanlara birlik beraberlik duygusunu aşılayan ve en az ekibi kadar heyecanlı Murat Bey’in payı çok büyük. Bu proje için bir araya gelen bu güzel insanların dostluklarını, bulundukları ortamın imkânsızlıkları daha da pekiştirmiş. Görüşmeler sonrasında her zamanki Tekfen misafirperverliği ile yenilen akşam yemeği ve dışarıda bir metre karın olduğu Türkiye’nin bir ucunda saatlerce süren keyifli sohbet, bana bir kez daha “İyi ki!” dedirtti. Lafı uzatmadan, sizleri bu güzel ekiple baş başa bırakıyorum.
Keyifli okumalar...
Esra Tüzgiray Kılıç
MURAT ÜN - Proje Müdürü
Projeyi iyi ki Tekfen almış!
Murat Ün, doğum günü olan 4 Eylül 1998 tarihinde Tekfen’de işe başlamış. İlk projesine gittiği Arabistan’ın ardından Azerbaycan, Bulgaristan, İstanbul merkez ofis, Abu Dabi ve tekrar Azerbaycan’da çalışan Murat Ün, TANAP Kompresör ve Ölçüm İstasyonları projesinin müdürü olarak Türkiye’ye dönmüş.
Proje, yedi farklı şantiyeden oluşuyor. Üç tane kompresör istasyonumuz var. Bir tanesi Damal’da, iki tanesi de Eskişehir’de. Ölçüm istasyonları ise dört tane. Bir tanesi Posof’ta, bir tanesi Eskişehir’de, bir tanesi Keşan’da, bir tanesi de İpsala’da. Proje, Faz 0 ve Faz 1 dediğimiz iki fazdan oluşuyor. Faz 0, Azerbaycan gazının TANAP boru hattı üzerinden Eskişehir’de iç tüketime yönelik olarak Botaş’a aktarılmasını kapsıyor. Geçtiğimiz haziran ayında ilk gaz akışı başladı. Faz 0 kapsamında iki tane ölçüm istasyonu ve bir tane kompresör istasyonunu teslim ettik. Halen devam etmekte olan Faz 1 ise, Avrupa’ya gidecek olan gazı kapsıyor. Faz 1 kapsamında yapımına devam etmekte olduğumuz iki ölçüm ve iki kompresör istasyonunun inşaatı hemen hemen tamamlanmak üzere. Yüzde 95’ler aşamasındayız ve devreye alma işlerine başladık. Önümüzdeki haziran sonu itibarıyla bizim yaptığımız istasyonlar üzerinden Yunanistan ve devamında İtalya üzerinden Avrupa’ya gaz akışı başlayacak. Projemizin toplam bedeli 608 milyon ABD doları.
Burada hem TANAP projesi hem de Tekfen açısından önemli bir başka noktayı da belirtmek istiyorum. Biliyorsunuz yapım/taahhüt işlerinde EPC (Engineering, Procurement and Construction) denilen özel bir sözleşme şekli var. Bir EPC sözleşmesi, Türkçe karşılıklarıyla Mühendislik, Tedarik ve Yapım işlerini kapsayan bir sözleşme anlamına geliyor. Bu aynı zamanda Tekfen’in vizyon olarak da çok önem verdiği bir konu. Biz de TANAP projesinde bu büyüklükteki bir EPC sözleşmesini başarı ile gerçekleştirmekten gurur duyuyoruz. Nedir kapsamımız? İşverenimiz tarafından proses ekipmanlarının (ölçüm ekipmanları, kompresör ekipmanları ve bazı diğer kritik proses ekipmanlarıdır bunlar) dizayn ve tedariki dışında diğer tüm dizayn, mühendislik, tedarik ve yapım, koordinasyon, devreye alma ve performans testleri gibi genelde işverenlerin üstlendiği işlerin tamamı Tekfen tarafından gerçekleştiriliyor. Yüksek standartları olan ve enerji sektörünün bir nevi “İpek Yolu” diyebileceğimiz TANAP projesinde böyle bir iş kapsamını başarı ve emniyet içerisinde, üstelik işverenimizin takdirini de alarak gerçekleştirmenin mutluluğunu yaşamaktayız. Özellikle bu kapsamın Türk müteahhitlerinin oldukça zayıf olduğu bir alan olması nedeniyle, kazanılan tecrübenin şirketimiz ve ekibimiz için kıymeti bir kat daha artıyor.
Fiziki anlamda bir değer ifade etmesi amacıyla, projemizde bugüne kadar 240 bin metrekare kamp kurulumu, 1 milyon 650 bin metreküp kazı, 900 bin metreküp dolgu, 140 bin metreküp beton dökümü, 11 bin ton inşaat demiri montajı, 12 bin ton çelik yapı montajı, 192 bin dia inch boru montajı ve kaynağı, 270 bin dia inch boru imalatı ve 2 milyon 800 bin metre kablo montajı gerçekleştirildi. Ayrıca ilgili makine, ekipman ve enstrümanların montajı yapıldı. Toplamda yukarıda saydığımız tüm bu işler için toplamda yaklaşık 35 milyon adamsaat harcanacak.
TEK BİR YABANCI ÇALIŞTIRMADIK
Bizim açımızdan, gerçekten zorluklara meydan okuduğumuz ciddi ve zor bir projeydi. Yaklaşık 2.000 kilometre uzunluğunda zorlu coğrafyalara yayılmış bir projeden söz ediyoruz. T-Bülten’e bile sığamadık. Sadece şantiyelerimizden birini ziyaret edebildik. Tüm şantiyelere ayrı ayrı program yapsaydık, T-Bülten’i iki yıl boyunca meşgul edecektik. Umarım bu durumu diğer şantiyelerdeki çalışma arkadaşlarım anlayışla karşılamışlardır.
Projede dizaynın proses kısmını işveren yaparken, diğer kalan tüm sistemlerin ve bağlantıların tasarımını Tekfen Mühendislik olarak biz yaptık. Yine satın almanın bir kısmını biz yaptık. Montaj ve imalatın zaten hepsini biz yapıyoruz. İmalatlar Ceyhan Atölye’de yapıldı. Orası da ayrı bir şantiye gibi çalıştı. Devreye alma işlerini biz yaptık. Tüm bunlar için tek bir yabancı çalıştırmadık. Arkadaşlarımızın hepsi Türk. Eski Tekfenlilere yenilerin de katılmasıyla, hep birlikte işi tamamlama noktasına getirdik.
Mevcut ihale kapsamında, bize verilen miktarlar ve süresi belliyken, bu miktarlar dizayn ve mühendislik kapsamlarının ilerlemesi ile birlikte toplamda yüzde 72 artış gösterdi. Bazı kalemlerde yüzde 300, bazı kalemlerde yüzde 150, ama ortalama yüzde 72’lik bir metraj artışı oldu. Artan iş miktarına rağmen süre aynı kaldığı halde, her işi zamanında tamamladık. Coğrafi zorluklar da bizi epey yordu. Mesela Damal şantiyesinde kış şartlarından dolayı işi durdurmak zorunda kalırken, aynı gün Eskişehir’de sıcaktan insanlar bayılıyor diye işi durdurduk.
Zor bir projeydi ama iyi ki Tekfen almış. Başka bir firma çok zorlanırdı. Bu Tekfen’in yapması gereken bir projeymiş. “Pardon, yetişmedi! Bir ay sonra bitecek,” diyebileceğiniz bir iş değildi. Cumhurbaşkanları açılışa geldi. Uluslararası anlaşmaların ve sorumlulukların olduğu bir projede, bir günlük gecikme bile kabul edilemez. Biz bu tarihleri, işverenin de yüzünü ak çıkartacak şekilde tam gününde yetiştirdik. Hem Türkiye, hem de Tekfen olarak uluslararası itibarımızı yükselten bir projeydi. Bu başarı tüm ekip arkadaşlarımın, mesai saati kavramı olmadan özveriyle çalışmaları sonucunda oluştu. Aksi takdirde mümkün değildi. Bu vesileyle tüm ekibime emeklerinden dolayı çok teşekkür ediyorum. Hepsini saygı ve sevgiyle kucaklıyorum. Bu arada yine projeye çok fazla emeği geçen Proje Müdür Yardımcımız Hakan Han Bey’e de bu vesileyle teşekkür etmek isterim. Projenin ilk gününden bugüne kadar çok fazla emeği geçti ve şu an değerli eşi Elvin ve oğlu Teoman ile birlikte Avustralya’da yeni bir hayata yelken açtı. Yolları açık olsun, onlara gönülden başarılar diliyorum. Proje süresi boyunca bizden desteklerini esirgemeyen üst yönetimimize ve Kıdemli Genel Müdür Yardımcımız Mustafa Kopuz’a da ayrıca teşekkür ediyorum.
KADINDAN ŞEF OLMAZ, MÜDÜR OLMAZ DİYE BİR ŞEY YOK
Bu projede, diğer projelerimize göre daha fazla sayıda kadın ve yerel çalışanımız var. Hatta şef, müdür pozisyonlarında kadın çalışanlarımız var. Bu çok önemli. Kadınlar zaten erkekleri toparlayanlardır. Şantiyelerimizde de bizi toparladılar diyebilirim. Kadından şef olmaz, müdür olmaz diye bir şey yok. Kadınlar her şeyi yapıyor. Sahada erkeklerle aynı şartlarda, 30-40 santimetre karda en güzel şekilde işini yapıyor. Çok güzel bir örnek olarak Ayşe (Sönmez Taftalı) Hanım tek başına 10 kaplan gücünde ve merkez koordinatörümüz. Aynı zamanda kadın çalışanlarımıza ilham veren ve projemizde çok fazla emeği ve katkısı olan bir arkadaşımız.
Çalışan sayımızın 6.000 kişinin üzerine çıktığı zamanlar oldu. O dönemlerde 250 kadın personelimiz vardı. Ayrıca projenin geneline bakarsanız, yüzde 20’nin üzerinde yerel personel çalıştırdık. Hiçbir sıkıntımız da olmadı. İlk başlarda bu tarz bir projeye alışık değillerdi ama eğitimleri alınca benimsediler ve hızlı bir şekilde uyum sağladılar. Demek ki yerel çalışanlarla da bu iş yapılabiliyormuş, onu gördük.
Yerel halka iş imkânı sağladık. Ters göç oldu. İşsizlik dolayısıyla İstanbul’a göçenler Tekfen’in buradaki şantiyelerini, iş imkânını duyunca memleketlerine dönüp bizden iş istediler. Özellikle Doğu bölgesinde ciddi istihdam yarattık. Üstelik yerel ekonomiye katkımız sadece istihdam yönüyle değil, şu anki kampımızda ve inşaatımızda yerel halktan satın almalar yapıyoruz.
DEMİRCİ RESİM ÖĞRETMENİ
Bir anımı anlatmak istiyorum, yine yerel çalışanlarla ilgili. Kars Havalimanı’nda beklerken gençlerin bir konuşmasına tanık oldum, etkilendim. Bir resim öğretmeni, yanındaki arkadaşına, “Üniversiteyi bitirdim. Öğretmen oldum. Hayallerim vardı. Ama sınavı kazanamadım, öğretmen olamadım. Geçinmem lazım. İstanbul’a demirci ustalığı yapmaya gidiyorum,” diye dert yanıyordu. Ben bunu duyunca arkadaşla sohbete başladık. Hatta uçağa binmemesini söyledim. Kendisine mutlaka bir iş imkânı yaratılacağından bahsettim. Tabii hiç tanımadığı birisinden böyle bir teklif gelince güvenemedi gitti, ama kısa bir süre sonra bize ulaştı. Kendisi Karslıydı. Ardahan Damal şantiyemizde kendisine idari işlerde bir görev verdik. Resme karşı çok yetenekliydi. İş Güvenliği departmanı, sahadaki bütün görsellerin hazırlanmasında onun bu yeteneğinden yararlandı. Güzel bir iş çıkarttı. Sahada, inşaattan çıkan bir kaya parçası vardı. O kaya parçasını kullanarak, üst yönetimin gelmesine yakın bir sürpriz yapmak istedi. Tekfen’in 60. yılı için çizilen Zihni Sinir karikatürünü, o yamuk yumuk kayaya açılarını ayarlayarak çok güzel bir şekilde işledi. Tamamen bir sanat eseri! Bir buçuk günde, el feneriyle gece de devam ederek, üst yönetimin ziyaretine yetiştirdi. Bu beni çok etkiledi. Bizde epey çalıştıktan sonra askere gitti; şimdi yedek subay olarak görevini yapıyor. Umarız döndüğünde hayalindeki kutsal öğretmenlik görevine başlayabilir.
BU BÖLGEDE VAHŞİ YAŞAM VAR
Yerel halkın ilk başta özellikle çevre açısından bazı endişeleri vardı. Ama Tekfen’in çalışırken gösterdiği duyarlılığı gördükten sonra bu değişti. Posof, vahşi yaşamın koruma altında olduğu bir bölge. Biz de doğal çevreye tamamen saygılı hareket ettik. Örneğin kamp inşaatımıza başlamadan önce, kuşlardan dolayı belirli bir sürecin geçmesini bekledik.
Burası zorlu bir şantiye. Bu bölgede vahşi yaşam var. İlk şantiyeyi kurarken, kendi güvenliğimizi sağlamak üzere bazı önlemler aldık. İyi de yapmışız. Ayıların şantiye alanına girmeye çalışıp, kaçtıklarını gördük. Bizim şantiyenin çok yakınında bir at iskeleti bulundu; kurtlar saldırmışlar. Geçenlerde yine kurtlar geldi. Tabii kampa giremediler, ama yakın köydeki köpekleri parçaladılar.
ÇOCUKLARIN SEVİNÇ ÇIĞLIKLARI ŞANTİYEDEN DUYULUYORDU
Tekfen olarak gittiğimiz her yerde çevre kadar mutlaka yerel halka ve yerel yönetimlere karşı da sorumlu davranıyoruz. Bu projede de onu yaptık, çok güzel tepkiler aldık. Mesela İpsala tarafında sosyal sorumluluk kapsamında muhtar, belediye başkanı ve milli eğitim müdürünün desteğini alarak bir yaz okulu açtık. O okulda satranç, belgeselcilik, fotoğrafçılık gibi dersler verdik. Hatta bir takvim hazırladık. Takvimdeki bütün resimler çocukların çektiği fortoğraflardan seçildi. Ebru dersleri verildi. “Bu sene yapmıyor musunuz?” diye üzerimizde baskı var açıkçası. Ayrıca çocuklarla birlikte çocuk parklarının tadilatını yaptık, yeşillendirdik.
Hanak’ta, kaymakamlığın iletişime geçmesiyle küçük bir kayak pisti yaptık. Çocuklar için 20 tane kayak takımı aldık. Damal’da, tepelerde Atatürk’ün silueti oluşur her yaz. Seyir terasının tadilatını yaptık. Belediye başkanı bize plaket verdi. Eskişehir’de, şantiyemize yakın bir bölgede yazın tarlada çalışmak için gelen mevsimlik işçiler vardı. Çadırlarda, kötü şartlarda kalıyorlardı. Çocuklar, aileleri çalışırken başıboş ortalıkta dolanıyordu. Biz oraya çocukları eğlendirecek palyaçolar, hediyeler, oyuncaklar, kitaplar götürdük. Çocukların oynaması için bir çocuk parkı yaptırdık. Çocukların sevinç çığlıkları şantiyeden duyulmaya başladı. Çocuklar çok mutlu oldu, aileler mutlu oldu. Aynısından yakın köylere de yaptırdık.
OSMAN ÖZTAN - Yapı Müdürü
Özverili ve verimli bir çalışmanın eseri!
Tekfen’de ilk olarak 2001 yılında Arabistan’da işe başlayan Osman Öztan, bugüne kadar Bakû’daki ilk platform projelerinde ve Kazakistan’da bulunmuş. Kazakistan’da 3 ayrı projede 10 yıla yakın çalışan Öztan, -45 dereceyi görüp -25, -30 derecelerde beton döktükten sonra bu mesleğin zorluklarının ne demek olduğunu daha iyi anladığını söylüyor. Osman Öztan, başından itibaren yer aldığı TANAP Kompresör ve Ölçüm İstasyonları projesinde Yapı Müdürü olarak tüm sahalara bakıyor.
Yaptığımız iş baktığınızda, tek bir proje gibi görünse de metrajların büyüklüğü ve bölgelere ayrıldığı için aslında bu projeden en az üç proje çıkar: Ardahan, Eskişehir ve Gelibolu-İpsala. Gelibolu-İpsala şantiyelerimiz arasında da 80 kilometre var. Sistem ve lojistik olarak epey zor bir proje. Şu anda yüzde 95 seviyelerindeyiz. Bu noktaya arkadaşlarımızın özverili ve verimli çalışmasıyla geldik. İnşallah bundan sonrasında da programlanan tarihte bitireceğiz.
SATIN ALMA AŞAMASI ÇOK ZORLADI
Günlerim genellikle farklı şantiyelerde geçiyor. Yoğunluk ve kritik aktivitelere göre şantiyelere destek veriyorum. Saha müdürlerimizi yönlendiriyorum. Gittiğimiz yerde ihtiyaçları belirliyoruz, ekipler arasındaki koordinasyonu, ekipman ihtiyacı varsa diğer şantiyelerden tedarikini birlikte yapıyoruz. Bu proje bir EPC projesi. Dolayısıyla mühendisliğin bir kısmını biz yaptık. Tekfen Mühendislik’le birlikte bir kadro kurup işleri takip ettik. Ana proses hatları hariç, çoğu yapının betonarmesinden elektriğine kadar tüm projesi Tekfen Mühendislik tarafından dizayn edildi. Satın alma da bizdeydi. Ana boruların, birçok enstrüman ve ekipmanın satın almasını biz yaptık. Satın alma aşaması gerçekten meşakkatliydi. Her malzeme her yerde bulunmuyor ve zamanında sahaya getirilmesi gerekiyor. Satın almada esas olan, zamanında malzemeyi bulup zamanında sahaya teslim etmektir. Ayrıca aldığımız her malzemeyi idareye onaylatmamız gerekiyor. Onların tarif ettiği malzemenin birebir aynısını her zaman bulamıyorsunuz. Dolayısıyla bulabildiğiniz malzemeleri idareyle karşılıklı değerlendirerek bir çizgide buluşmanız gerekiyor. Ana malzemelerin tedarikinde merkez ofis destek oldu. Özellikle Ayşe Hanım (Sönmez), projenin ana koordinatörü, çok destek oldu bize.
ALIŞIK OLDUĞUMUZ DİZAYNDAN FARKLI BİR ŞEY
Ceyhan Atölye çok kritik bir rol oynadı projede. Çelik işleri orada yapıldı. Alınan tüm malzeme Ceyhan Atölye’ye gitti. Yaklaşık 11 bin ton çelik aldık. Çeliğin yüzde 80-90’ı yurtdışından geldi, çünkü özel üretimdir. Dizayna göre malzeme bulmanız lazım. Bunu da her fabrika sağlayamıyor. Gelen çeliği Ceyhan’a indirdik. Ceyhan Atölye de çeliklerin montajını ve imalatını yapıp bize gönderdi. Toplamda yaklaşık 60 bin dia inch fabrika imalatı yapıldı. Sahaya gelen boruların büyük bir kısmı ise sürekli yağan yağmur ve zor kış şartlarında toprak altına gömüldü. Projenin en büyük zorluklarından biri oydu. Borunun ana kısmı toprak altında. Üstelik katmanlar halinde. Ana boruyu en alta koyuyorsunuz, onun üstüne başka bir boruyu koyuyorsunuz. Dolayısıyla ikinci kata geçebilmeniz için önce ana boruyu tam olarak bitirmeniz lazım. Onların da üstünde kablo kanalları, su deşarj kanalları var. Ana boru bitmeden diğer betonarme işlerine de geçemiyorsunuz. Alışık olduğumuz dizayndan çok farklı. Yalnız biz değil, yabancılar da aynı şeyi söylüyor. Projenin ortaklarından BP’nin teknik çalışanları ziyaret için her geldiklerinde işin zorluğunu görüp kabul ettiler. Ayrıca çamur, kar, yağmur, su bizi hep zorladı.
48 SAAT KESİNTİSİZ KAYNAK
Bu tarz projelerde en kritik konulardan biri kaynaktır. 41 mm kalınlığında ve 48 inç (122 cm) çapında veya 48 mm kalınlığında ve 56 inç (142 cm) çapındaki boruya bir contayı kaynatmak için 48 saat hiç durmadan kaynak yapmak gerekiyor. Bir conta için iki kaynakçı karşılıklı olarak çalışıyor. 12 saat iki kaynakçı arkadaş gündüz, 12 saat iki kaynakçı arkadaş gece çalışıyor. Tabii bu ekibe 4-5 kişilik bir ekip de destek veriyor. Durmadan çalışmanız lazım ki kaynak hatasız tamamlanabilsin. Çok özverili bir çalışma gerekiyor. Kaynak işindeki başarı kriteri tamir oranıdır. Bizim tamir oranımız çok düşük. Bu büyük bir başarıdır. Tamir oranının düşük olması hem idare tarafından titizlikle takip edilir, hem de gereksiz iş tekrarını önler.
Projenin devreye alınması da üzerimizdeki bir başka sorumluluk. Genellikle devreye alma aşamasında yalnızca destek veririz. Burada ise tüm sistemin devreye alınması işi bizim üzerimizden ilerliyor. Hatırı sayılır bir devreye alma ekibimiz var, yaklaşık 200 kişilik. Sistemler belirli bir aşamaya gelince, devreye alma grubu devreye girer. Onlar da kendi kontrollerini yaparak a’dan z’ye sistemi gözden geçirirler. Makineler çalıştırılacaksa çalıştırır, pompalar test edilecekse eder, pompanın verimine bakılacaksa kendi yöntemlerine göre bakarlar. Sistem doğru ve düzgün çalışıyor mu diye kontrol ederler. Her enstrüman ayrı ayrı kontrol edilir. Tüm kontrolleri yaparak işi devreye alırlar. EPC olarak tamamen işin içinde olduğumuz bir projeydi. Mühendislikle ilgili zorluklardan coğrafi şartlara kadar her aşaması bize ayrı ayrı tecrübeler kattı. Sonuçta ortaya gurur duyduğumuz bir iş çıktı.
YASİN BEKMEZCİ - Yapım İşleri Müdür Yardımcısı
Bizi en çok mesafeler yordu
Tekfen’le 2007 yılında, Suudi Arabistan’da bir alt yüklenicide şantiye şefi olarak çalışırken tanışan Yasin Bekmezci, sonraki yıllarda da aynı taşeron firma bünyesinde çeşitli Tekfen projelerinde yer almış. 2014 yılında ise Tekfen’e katılan Bekmezci, Sangaçal projesi için Bakû’da çalıştığı sırada TANAP Kompresör ve Ölçüm İstasyonları projesi için Türkiye’ye çağrılmış. İlk altı ay boyunca Azerbaycan ile Türkiye arasında mekik dokuyan Yasin Bekmezci, Yapım İşleri Müdür Yardımcısı olarak projedeki inşaat, mekanik, elektrik faaliyetlerinin sahadaki organizasyonu, planlanması, denetlenmesi ve yapım metotlarının belirlenmesi gibi konularda görev alıyor.
Merkez ofisimiz Ankara’da. Edirne’den Ardahan’a bütün istasyonları geziyoruz. Genelde her istasyonda bir hafta geçiriyoruz. Her projenin kendine göre zorlukları vardır. Suudi Arabistan’da, çölün ortasında 45 derede sıcaklıkta çalışmanın da, Bakû’da BP’ye iş yapmanın da kendine özgü farklılıkları var. TANAP projesi için söyleyebileceğim şey, zor bir proje olması. En büyük zorluğu 7 ayrı şantiyeye servis ediyor olmamız. Her şantiye için ayrı bir teknik ofis kurduk. Bitirdiğinizi zannettiğiniz her şey, başka bir şantiyede yeniden karşınıza çıkıyor. Bazen “dejavu” yaşıyoruz. Sistemler de birbirine benziyor ve “Biz bunu yapmamış mıydık?” diyoruz.
BEN DE TEKFEN'DE ÇALIŞMAK İSTİYORUM
Başından beri kafamızdaki en büyük soru işareti, 7 ayrı şantiyeyi tek bir yerden yönetmekti. Miktar olarak başka projelerde çok daha büyük işler yaptık. Örneğin Tüpraş’la kıyaslayacak olursam, oradaki iş miktarı buranın 4-5 katıydı, ama her şey tek bir yerdeydi. Bizi en çok buradaki mesafe yordu. İki şantiye arası 1.800 kilometre. Kişisel olarak, 100 bin kilometrenin üzerinde yol yapmışımdır.
Çok fazla seyahat ettiğimizden dolayı bazı arkadaşlar “Görüşemiyoruz,” diye sitem ediyorlar. Ben de onlara, “Eşimle bile görüşemiyorum,” diyorum. Hafta sonu eve gidebilirsek, ancak o şekilde görüşebiliyoruz. O da bir valizi bırak, diğer valizi al şeklinde oluyor. Hepimiz benzer özverilerde bulunduk projede. Beni çok duygulandıran bir şey de kızımın söyledikleri oldu. Kızım 8 yaşında. Bir gün Ankara’daki ofisimize geldi. Namık Ağabey’le (Taner) konuşurken, “Ben de büyüyünce Tekfen’de çalışmak istiyorum,” dedi. Bu beni çok etkiledi.
KAYNAK TAMİRİ HİÇBİR TOPLANTIDA GÜNDEME GELMEDİ
Toplamda tüm istasyonlarımızda 160 bin metre boru montajı ve 470 bin dia inch kaynak yaptık. Kaynak işlerinin 260 bini Ceyhan Atölye’de, 210 bini de sahada yapıldı. Dünyada istatistiksel olarak kabul görmüş, yaklaşık yüzde 4-5 civarında bir kaynak hata oranı vardır. Bizim burada hata oranımız yüzde 1’in altındaydı. Çok tecrübeli bir kaynak ekibi çalıştı. Kaynak kalitemiz idare tarafından da her zaman takdir edildi. Hiçbir toplantıda kaynak tamiri gündem olmadı. Yaptığımız hidrostatik testlerde yaklaşık 12 bin ton su kullandık.
PROJEYİ DEVREYE ALMAK İÇİN 20-30 BİN TEST YAPILIYOR
Tekfen’de altıncı projem bu. Her projede devreye alma işi için idareden deneyimli bir ekip gelir, biz de o ekibe destek verirdik. Burada ise devreye alma işini de biz yapıyoruz. Devreye alma grubumuzun başında İsmail Ağabey (Aktaş) var. Kendisi çok tecrübelidir. Devreye almak, aslında işi başlatmak demek. Diyelim bir kompresörümüz var. Bu kompresörün çalışıp gazı sıkıştırması lazım. Çalışabilmesi için de enerjinin gelmesi lazım; motorun çalışması için sinyal gelmesi lazım. Bunların hepsini bir araya getiriyorsunuz ve testlerini yapıyorsunuz. İnce bir kablodan 56 inç boruya kadar elektromekanik 20-30 bin testten bahsediyorum. Her kompresör için yaklaşık 70-80 günlük, her istasyon için 6-7 aylık bir süreç.
Projenin Faz 0 kısmı, yani Türkiye’ye gaz verilecek kısmı devreye alındı. Şu anda gaz Azerbaycan’dan gelip Eskişehir’de Botaş’a veriliyor. Bu kısmı idareye teslim ettik. Faz 1 tarafı, yani gazı İtalya’ya itecek olan kompresörlerin devreye alınmasına başlandı. Bunu da başarıyla tamamlayınca işimizi bitirmiş olacağız.
NAMIK EŞREF TANER - Danışman/Koordinatör
Bir tarafta güneş varken bir tarafta kar yağıyor
Mühendis olarak 40 yıllık bir deneyime sahip olan Namık Eşref Taner, bu süreye 23-24 farklı işyeri sığdırmış. Taner’in son durağı Tekfen ile tanışıklığı ise hayli eskiye dayanıyor. En büyük kesişme, Bakû-Tiflis-Ceyhan (BTC) Boru Hattı projesinde yaşanmış. Taner’in idare tarafında yönetici olduğu, Tekfen’in ise projenin terminal tarafında müteahhit olduğu o dönemde, iki taraf arasında çok güzel bir işbirliği gelişmiş.
Tekfen BTC projesinde terminali yapıyordu. Aramızdaki ilişki müşteri-imalatçı gibi olmadı. Son derece düzgün bir şekilde ilerledi. Tekfen her işte olduğu gibi o projede de çok başarılı bir iş yaptı. Dolayısıyla çok memnun kaldık. Sevgili Alparslan Sümer, Ümit Özdemir ve diğer arkadaşlarla beraber çok düzgün bir iş çıktı. Projedeki diğer müteahhitlerle çok uğraşmamıza, hatta iki tanesinin kontratını iptal etmemize rağmen Tekfen’le çok güzel ilerledik. Sonra Tekfen çatısı altında yeniden buluştuk. 7-8 sene önce Basra’da yürüyen iki proje vardı; orada 2 sene kaldım. Oradan Sangaçal’a geçtim. Orada da 1,5-2 sene proje müdürlüğü yaptım. Sonra TANAP’a geldim.
SAHADA İYİ EKİPLER VAR
Bu zor bir proje. Bir bakıma BTC Boru Hattı’na benziyor, çünkü yine Gürcistan’dan başlayıp Türkiye’nin öbür ucundan çıkıyor. Ben Tekfen’in geçmişini çok bilmiyorum. Ama kataloglardan baktığımda, böyle bir proje görmedim. Bir uçtan bir uca, bu kadar uzun mesafeli bir iş yok. Tekfen’in bu kadar çok şantiyeli, kamplı bir projesi olmamış geçmişte. Bir tarafta güneş varken bir tarafta kar yağıyor. Projenin şekli bu. O kadar değişik coğrafyalar ve değişik yerler ki…
Murat (Ün) kardeşim çok iyi bir ekip seçmiş. Bütün sahalarda iyi ekipleri var. Bu sayede de iş iyi gitti. Her projede ufak tefek terslikler, gecikmeler olur. Ama bu zorlukların hepsi de arkadaşların çabası sayesinde aşıldı. Mesela Serkan (Çelik). Üç senedir burada. Ailesi de İzmir’de. Sıcacık bir yerden kalkıp buraya geliyorsun. Zor tabii ki. Örneğin, Hakan Han’ın hakkını yememek lazım. Şu anda yok, ama proje için büyük bir şanstır. Hepsi sağ olsun. Tüm bu insanların seçilmesinde Murat’ın (Ün) katkısı çok önemli. Çok iyi bir proje müdürlüğü yaptı.
Bana gelince, neden TANAP’tayım? Çünkü projede ister işveren, ister Tekfen tarafındaki yöneticilerin çoğuyla epey eskiye giden ilişilerimiz var. Projede benim görevim, 40 senelik tecrübemi de kullanarak biraz ağabeylik yapmak.
KADIN, ÇALIŞMA ORTAMINI YUMUŞATIYOR
Bu projede yerel çalışan sayısı yüzde 20’lerde. Bayağı yüksek bir oran. Bunların arasında kadın çalışanların sayısı da az değil. Bunlar çok önemli şeyler. Bu çaptaki projelerin yerel halk üzerinde önemli etkisi vardır. BTC Boru Hattı bittiğinde, Ceyhan’dan Posof’a kadar projenin geçtiği bütün kasaba ve şehirlerin kaymakamlarını, valilerini ziyaret etmiştim. “Niye gidiyorsunuz? Ne kadar iyiydik!” dediler hep bana.
Hayatında araba görmemişken koca koca ciplerin, makinelerin çalışması şuradaki köy için o kadar büyük bir değişiklik ki. Yerli halka iş imkânı yaratmak, özellikle kadınlara iş vermek çok önemli. Bugüne kadar çok az şantiyede gördüm bu kadar kadın çalışanı. En fazla birkaç tane çaycı, temizlikçi olur o kadar. Çalışma ortamı erkek erkeğe olduğunda ise başka bir ortam doğuyor. Daha çok küfür oluyor, şakalar kabalaşıyor. İşin içine 3 tane kadın girdiği zaman bunlar tamamen kesiliyor, herkes daha yumuşuyor. Dün akşam ne güzel güldük eğlendik. Yoksa orada 10 tane adam olsaydık bambaşka bir ortam olurdu.
TADIYLA TUZUYLA AZ KALDI
Proje çok zor olmasına rağmen, çok güzel bir proje. Bildiğim kadarıyla Tekfen ilk defa bir projede devreye alma işini de yapıyor. Devreye almak çok zor bir iştir. O ekibin yöneticisi İsmail Aktaş’ı da çok eskiden tanıyorum, benim aracılığımla geldi buraya. Bence çok başarılı gidiyor devreye alma işleri de. Zaten çok az bir şey kaldı bitirmeye. Şu anda yüzde 95’lerdeyiz. Tadıyla tuzuyla bitecek yakında.
SERKAN ÇELİK - Ardahan Şantiye Müdürü
Her şeyden önce kendi ülkemizdeyiz
İş hayatına 2003 yılında katılan Serkan Çelik’in Tekfen’deki kariyeri 10 yıl önce Tekfen-Gama ortaklığı ile başlamış. Ardından Abu Dabi projesinde devam eden Çelik, yurtdışında edindiği deneyimleri Türkiye’ye taşımak amacıyla Tekfen’deki kariyerine kısa bir ara vererek Enerjisa’ya geçmiş ve 4 yıl boyunca şirketin Adana’daki enerji santralinde çalışmış. Serkan Çelik, yeniden Tekfen’e dönüşünü, “Şartlar beni aileye geri döndürdü” sözleriyle açıklıyor.
Bazı talepler vardır, geri çeviremezsiniz. Beni yetiştiren, geri çeviremeyeceğim insanlar var. Bunlardan biri de Murat Ün Bey’dir. Üç sene önce Ardahan’a geldiğimde buranın şartları beni fazla korkutmadı. Sonuçta 2010 yılından beri bu tarz coğrafyalarda çalışıyorum. Son geldiğim yer Toros Dağları. Orası da bakir bir coğrafya. Fakat buraya ilk geldiğimde henüz kadro oluşmamıştı. Bir ofisimiz bile yoktu. Şantiyecilerin en çekindikleri süreç, projenin başı ve sonudur. İlk başta “Eyvah!” dedim doğrusu.
50 BİN KAMYON
Müşterimiz TANAP’a karşı bir taahhüdümüz var. Taahhüt ettiğimiz işleri, taahhüt ettiğimiz zamanda ve taahhüt ettiğimiz kalitede yapıyor muyuz yapmıyor muyuz? Benim esas görev tanımım bu. 80’e yakın teknik personel direkt raporluyor bana. Ayrıca alt taşeronlarımız çalışıyor. Taşere etmediğimiz, riskli gördüğümüz işler var, boru ve kaynak işleri gibi. Onları doğrudan kendimiz yapıyoruz.
Bugüne kadar yaklaşık 1 milyon metreküplük toprak hareketi yaptık. Hareketten kastımız, kazı ve dolgu. Bir kamyonun 20 metreküp aldığını düşünürseniz, yaklaşık 50 bin kamyonluk bir hacimden bahsediyoruz. Verdiğim rakamlar sadece Ardahan’la ilgili. 60 bin metreküp beton döktük, 4 bin ton çelik montajı yaptık, 161 bin dia inch kaynak yaptık ve 1 milyon 103 bin metrelik kablo çektik. Projenin tamamı 1.850 kilometre, biz 1.100 kilometre kablo çektik sadece burada. Hepsi aynı istasyon içinde!
ERKEKLERİN PES ETTİĞİ, KADINLARIN AZİMLE DEVAM ETTİĞİ BİR COĞRAFYA BURASI
Buradaki esas zorluk iklim. Yazın +30, kışın -20 derece olan bir yerdeyiz. Dolayısıyla 50-55 derecelik bir fark söz konusu. Burada, Adana’da çalıştığınız gibi çalışamazsınız. Kıyafetinizden tutun, kullandığınız ekipmana kadar, her şey bu koşullara özgü, buraya özel olmalı. Bir başka zorluk da, ülkenin makro durumuna bağlı olarak işçi bulmakta yaşanan sorunlar. Özellikle kalifiye çalışanlar kurdan dolayı yurtdışına gitmek istiyor. Burada çalışacak insan bulmakta zaman zaman zorlandık.
2.666 kişilik şantiyede 580 yerel personel çalıştırıyoruz. Böyle bir yer için çok ciddi bir rakam. Kamu kurumlarından, valilikten, kaymakamlıktan, “Ters göç başladı” diye bilgiler alıyoruz. Buranın kendi insanı, ekmek parası için büyük şehirleri bırakıp geri geldi. Üç yıl boyunca bizimle çalıştılar. Ayrıca kadın çalışanlarımız var. Verdiğimiz fırsatları çoğu iyi değerlendirdi. Görev tanımının dışına çıkıp projeye inanılmaz katkısı olan insanlar var. Erkeklerin pes ettiği bir coğrafya burası, ama kadın olarak azimle devam ettirenler var.
KENDİ DÜNYAMIZI YARATTIK
Ben başka şirketleri de gördüm. Her yerde, “Önce iş güvenliği” denir, ama burada, fiiliyatta tek bir amacımız var: Buradaki personelimizi kazasız, belasız otobüse ve uçağa bindirip ailelerinin yanına göndermek! Daha yüksek bir amacımız yok açıkçası. Tekfen’in zaten böyle bir kültürü var. İş güvenliği öyle birkaç yılda edinilebilecek bir kültür değil. Yönetim desteklemiyorsa, istediğiniz kadar “Önce iş sağlığı” deyin sahada, olmaz. Tek temennim, işimizi kazasız belasız bitirmek.
Burada fazla sosyal bir hayatımız yok. Kendi dünyamızı yarattık diyebilirim. Bir sinema salonumuz var, spor salonumuz var. Zaten Tekfen’in kamplarının standartları bellidir. Gürcistan yakın olduğu için oraya gidenler oluyor bazen. Kars’taki Ani Harabeleri’ne gidenler oluyor. Bunların dışında çok da yapılabilecek bir şey yok.
Bulunduğumuz çevreye yarar sağlayacak projelerle de ilgilenmeye çalışıyoruz elimizden geldiğince. Mesela Ardahan’da meşhur bir Atatürk silueti vardır. Haziran ayında bir tepenin yamacında ortaya çıkan bir gölge. Akşam üzeri 5-6 civarında çıkıyor ve 1 saat sonra kayboluyor. Bir çoban fark etmiş önce. Sonradan belediye bir seyir alanı yapmış orada. Biz o seyir alanını geliştirdik. Taş duvar yaptık, Türk bayrağı diktik, yürüme yolları yaptık. Şantiye çevresindeki köylere de yardımlarımız oluyor. En basiti, kar ve yol açmak için iş makinelerimizi gönderiyoruz. Aramızda para toplayıp çocukların ihtiyaçlarına yönelik katkıda bulunuyoruz. Evlerimizde atıl durumdaki oyuncak, kitap, kıyafetleri topluyoruz. Çocuklara çevre ve atık yönetimi ile ilgili eğitimler veriyoruz.
GERÇEKTEN BİR AİLE BURASI
Kendi adıma burada olmaktan çok mutluyum. Bölgeyi çok seviyorum. Her şeyden önce kendi ülkenizdesiniz. En önemli kısım bu bence. Bilginizi kendi ülkenize veriyorsunuz. Aslında bir “eser” yaratıyorsunuz. Bizler gittiğimizde arkamızda kalacak bu eserler. Şantiyeciler çok sahiplenirler şantiyelerini. Şantiyecilik zaten ruhumuzda var. Sessiz bir ofiste, masa başında çalışmayı kaldıramayız.
Tekfen’le ilgili olarak da şöyle bir tespitim var. Çalışan, Tekfen’e bağlı. Tekfen’de çalışmak bir ayrıcalık. Ama aynı geri dönüş şirketten de var. Tekfen’in de çalışanına bağlılığı var. Bir projeyi bitirdiğimiz zaman, personeli kapının önüne koymuyoruz. İlla onu bir yere göndermeye çalışıyoruz. O anda bir projemiz veya imkânımız yoksa, “Bekle” diyebiliyoruz. Birçok yerde çalıştım. Çalışana bağlılığın bu kadar güçlü olduğu başka bir firma olduğunu sanmıyorum. Mavi yaka, beyaz yaka fark etmiyor. Herkes için aynı şey geçerli. “Büyük aile” diyoruz ya! Gerçekten bir aile burası. Çoğu şirket bu tanımlamaları kullanır, ama lafta kalır. Tekfen’de bunun gerçekleştiğini görebiliyorsunuz.
BANU ÜNAL ÖNER - Havalandırma, Isıtma, Soğutma, Yangınla Mücadele Departman Müdürü
Tekfen'deki ortam başka firmalarda yok
TANAP Kompresör ve Ölçüm İstasyonları projesi ile birlikte 3 yıl önce Tekfen’e katılan Banu Ünal Öner, “aile mesleğimiz” dediği makine mühendisliği alanında 13 yıllık bir iş geçmişine sahip. Kariyerine havalandırma sektörünün okul şirketlerinden Alarko Carrier’de başladıktan sonra çeşitli Amerikan firmalarında ve son olarak bir petrol rafinerisi projesinde görev alan Öner, Tekfen’de bulunmaktan çok mutlu olduğunu söylüyor.
Normalde Ankara’da ikamet ediyorum ve şantiyelere gidip geliyorum. Haftanın 2-3 günü Eskişehir’deyim, öbür hafta buraya geliyorum, bir hafta ara verip başka şantiyelerde devam ediyorum. Yılbaşı öncesine kadar İpsala’daydım, şimdi buradayım. Eşim de bu projede çalışıyor. O Ankara’da, doküman kontrolde. Yaptığı iş masa başı işi olduğu için sahalara git-gel gibi bir mecburiyeti yok. Bir kedimiz var, ona bakıyor.
İNŞAAT SEKTÖRÜNDE BULUNMAKTAN MEMNUNUM
Ben makine mühendisiyim. Dolayısıyla daha üniversite yıllarında erkeklerin çoğunlukta olduğu bir ortamda bulunmayı kabul ettim. Tercih olarak bir endüstri kuruluşunda da çalışabilirdim, ama inşaat sektöründe bulunmaktan memnunum. Kadın-erkek ayrımından bağımsız olarak inşaat sektörü, çok farklı kategorilerde insanın bir arada bulunduğu bir sektör. Gün içinde işçi kadrosundan çok üst düzeye kadar herkesle muhatap olabiliyorsunuz. Bu kadar geniş bir insan profiliyle muhatap olduğunuzda, bir şeyleri ifade edebilmek ve sözünüzü dinletebilmek bir erkeğe göre bazen zor olabiliyor.
Örneğin daha geçenlerde Eskişehir’de kazan dairesindeki bir çalışan, elektrik panosunun yanına su ısıtıcısını koymuş. “Bunu çek. Kendini ve bizi tehlikeye sokuyorsun,” dedim. Bana bakışındaki, “Sen kadınsın ve bana bunu nasıl söylersin!” bakışını tanıyorum. Belki bir erkek söylese, “Tamam şef!” diyecek. Diğer taraftan genel olarak Tekfen bünyesinde gördüğüm kadar saygıyı ve yöneticilerimiz tarafından verilmiş olan yetki, sorumluluk ve güveni bugüne kadar başka bir firmada görmedim. Tekfen’deki ortam, başka firmalarda olan bir şey değil.
BİZİM İŞİMİZ HERKESTEN BİRAZ OLAN, DETAYLI BİR KONU
HVAC (Isıtma, Havalandırma ve İklimlendirme) anlamında Tekfen’in geçmişte yaptığı işleri fazla bilmiyorum. Projede bu konularla ilgili bazı zorluklar yaşasak da gerek çözüm ortaklarımızla, gerek Tekfen Mühendislik’le, gerek taşeronlarımızla hep ortak bir noktada buluşup çözümler geliştirdik. Sonuçta kendi ekibim ve çözüm ortaklarımız adına iyi bir noktaya geldik.
Özellikle devreye alma aşamasında öngörülmeyen sıkıntılar yaşanabiliyor. HVAC, ilk bakışta basit gibi görünen bir konu. Oysa diğer bölümlerde olduğu gibi biz de pompa takıyoruz, borulama yapıyoruz, ekipmanların otomasyonla bağlantısı nedeniyle elektrik enstrüman konularına giriyoruz. Baktığınızda bizim işimiz herkesten biraz olan, biraz detaylı bir konu. Yangınla mücadele ise apayrı bir nokta. Yangınla mücadele ve söndürme, işimizin önemli bir kısmını oluşturuyor.
ÇALIŞILMAYA DEĞER BİR FİRMA
Bu benim Tekfen’deki ilk deneyimim. Daha önce hep yabancı firmalarla çalışmama rağmen Tekfen, özellikle insan kalitesi anlamında, benim gördüğüm en iyi firmalardan biri. Çalışılmaya değer bir firma. Hayatta her şey mevki, makam, para değildir. Çalıştığınız ortamda şefinizin gelip, “Sana güveniyorum” dediği an, huzur ve mutluluk anıdır. Size sorumluluk kadar yetki de vermesidir. Keyif alıyorum yaptığım işten. Zorlu coğrafyalarda insanlar Tekfen’de mutlu bir şekilde çalışıyorlarsa, yöneticilerimizin bizlere verdiği değerden, bize duydukları saygıdan ötürüdür. Aynı şey bizim için de geçerli elbette. Sevginin ve saygının çift taraflı olması gerektiğini düşünüyorum.
ALİ ATIF GÖKPINAR - İş Güvenliği Şefi
Önce iş güvenliği!
Kariyerine 2007 yılında İş Sağlığı ve Güvenliği (İSG) alanında başlayan Ali Atıf Gökpınar, bazı uluslararası projelerde çalıştıktan sonra 4,5 yıl önce Tekfen ailesine katılmış. Tekfen’deki ilk projesi nedeniyle 1,5 yıl kadar Basra’da çalıştıktan sonra, kendi ifadesiyle “ilk kazma vurulduğu gün”den itibaren TANAP projesine katılmış.
Gerek Tekfen, gerekse projedeki yöneticilerimiz, “Önce iş güvenliği” diyorlar. Tekfen’in kültürü bu zaten. Bu kültür kolay oluşmuyor. Bizim için önce insan sağlığı geliyor. İnsanlar valizlerini alıp buraya çalışmaya gelirken nasıl ailelerine “Allah’a emanet olun” diyorlarsa, biz de tüm çalışanlarımızı proje bittiğinde uğurlarken, “Elinize sağlık,” diyerek evlerine sağ salim göndermeyi amaçlıyoruz. Yönetim bu konuda bizi yetkilendirmekle kalmadı, desteğini de her an arkamızda, sağımızda, solumuzda, yanımızda hissettirdi. Tekfen dışında, bugüne kadar yer aldığım projelerde iş güvenliğinin bu kadar üstüne düşen bir yönetimle hiç çalışmadım.
İSG, BİR HAYAT BİÇİMİ
Burada İSG kültürünü bizimle beraber alt yüklenicilere, alt yüklenicilerin çalışanlarına da aşılamaya çalışıyoruz. Önceliğin iş güvenliği olduğunu, bu projenin bir gün nasıl olsa biteceğini, ama kimsenin tırnağına zarar gelmeden bitmesini hedeflediğimizi sürekli anlatıyoruz. Buraya ilk geldiklerinde insanları eğitime alıyoruz. Her pazartesi günü toolbox toplantılarımız oluyor. Orada çok net mesajlar veriyoruz. Sahada olumsuz bir durum görürsek, mesela adam gözlüğünü takmıyorsa, tekrar eğitime alıyoruz. Bunun önemini bir daha anlatıyoruz. Devam eden durumlar söz konusu olursa disiplin cezalarını işletiyoruz. Cezanın tersine bir ödüllendirme mekanizmamız da var. Kurallara tam olarak uyan örnek elemanlara çeyrek altına kadar ödül veriyoruz.
İSG, bir hayat biçimi. Bunu insanların günlük hayatının bir parçası haline getirmek kolay olmuyor tabii ki. Örneğin sahada iş güvenlikçi arkadaşları fark edince arkalarını dönüp gözlüklerini takanları hep görüyoruz. Bunları gördüğümde, “Benim için takacaksanız takmayın. Kendi sağlığınız, kendi iyiliğiniz için takın,” diyorum.
AYNI HEYECANLA DEVAM
Daha önce böyle bir coğrafyada hiç çalışmadım. Türkiye’de çalıştığım ilk büyük proje diyebilirim. Dünya çapında önemli bir proje. Biz buraya ilk geldiğimizde ortada hiçbir şey yoktu. Sadece bomboş topraklar. Çok heyecan vericiydi. Üçüncü senem bitmek üzere ve ben halen o heyecanla işime devam ediyorum. İlk geldiğimiz zaman kalacak yerimiz olmadığından Serkan (Çelik) Bey, ben ve birkaç arkadaş, Ardahan’dan her gün Posof’a gidip geliyorduk. Günde 2 saat gidiş, 2 saat geliş, 4 saatimiz yollarda geçiyordu. Güzel, tatlı yorgunluklardı.
NİHAL AÇIKGÖZ - Kıdemli Teknik Ofis Mühendisi
Edirne'den Ardahan'a kadar...
İnşaat yüksek mühendisi olarak Tüpraş RUP projesinde 2 yıl süreyle Tekfen bünyesinde çalışan Nihal Açıkgöz, sonrasında Tekfen farkını başka şirketlere geçince daha iyi anladığını belirtiyor. Bu nedenle TANAP projesi ilanını görür görmez Tekfen’i aradığını söyleyen Açıkgöz, hemen ertesi gün el sıkışıp yeni projede göreve başlamış.
İş görüşmesini yaparken Ankara’daki şefim tecrübemden çok, “Çalışacağın yerden emin misin?” diye sordu. Doğrusu, konu Tekfen olunca hiç tereddüt etmedim. Aslen Sivaslıyım, ama buranın şartları daha zor. Yaz ayları, Sivas gibi. Kışın ise Sivas’ta bu kadar kar yok. Yine de ofiste çalıştığım için o kadar büyük bir zorluk olmadı bana. Sürekli kampta kalıyorum. Akşamları sinemada, spor salonunda vakit geçiriyorum. Gençler gurubunu fark etmişsinizdir. Hep beraber vakit geçiriyoruz. Sürekli yeni şeyler öğrendiğim için de hızlı geçiyor zaman. Özetle, mutluyum.
BİLİYOR MUSUN, BİLMİYOR MUSUN?
Bu işlerde tecrübe çok önemli. Daha önce sahada başlamam çok avantaj sağladı. Orada gördüğüm şeyleri şu an ofiste uyguluyorum. Yine de Ankara ofisteki şeflerim bana çok yardımcı oldu. Keza buradaki şeflerim de. Onların desteğiyle işi daha iyi kavradım. Bir kadın olarak ofiste çalışmak, sahada olmaktan daha kolay. Diğer projelerde de ofiste genelde kadınlar çalıştığı için fazla yadırgamadılar. Tüpraş’ta ise sahaya ilk girip çalışmaya başladığımda, “Bu ne yapıyor?” bakışlarını üzerimde hissediyordum. Hatta sizi denemeye çalışıyorlar, biliyor musun, bilmiyor musun diye. Ama alıştıktan sonra, bağı kurduktan sonra sorun olmuyor.
Ailem de inşaatçı benim. Yıldız Teknik İnşaat mezunuyum. Babam çok ısrar etmişti, “İnşaat yaz” diye. Bütün tercihlerim eczacılık, bir tanesi inşaattı. Kader, o tuttu. Yine de inşaat mühendisi olmaktan mutluyum. Bir de burası Türkiye’nin en büyük projelerinden biri. Hani derler ya, “Edirne’den Ardahan’a kadar!” İşte tam öyle bir proje. Artık işlerimizi büyük ölçüde toparladık. O yüzden de rahatladık.
KORİDORUN DİĞER TARAFI TANAP
Burada idareden de insanlar var. Şu koridorun diğer tarafı TANAP. Aynı ofisi kullanıyoruz. Eski projelerden birkaç arkadaşım var. Onlarla görüşüyorum. Genel olarak yardımcılar. Zaten hep birlikteyiz. Aile gibiyiz. Dışarı çıkacak bir yer olmadığı için kampta da birlikteyiz. Bir sorun olduğu zaman hep birlikte çözüyoruz.
Özellikle ay başları çok yoğun oluyor. Hak edişleri yapıyorum. Yeni işler yapılacaksa onlarla ilgili sözleşmeler ve teklifler alıyorum. Onları proje yönetimine sunuyorum. Onaylandıktan sonra sözleşmeler hazırlanıyor. Hak edişleri, sahadaki ilerleyişlerini sahadaki mühendislerle konuşuyorum. Geçici kabuller ve sözleşmeleri sonlandırma işlerini yapıyorum. Sıkışık zamanlarda gecelediğim çok oldu. 12’lere kadar çalıştık.
TEKFEN'İN YEREL KADINLARA OLANAK SAĞLAMASI ÇOK GÜZEL
Bu zorlu şartlarda Tekfen’in sağladığı şartlardan dolayı pek zorluk çekmedik. Patron şirketi olsaydı, başka bir şey olabilirdi. Bugün çalışıyorsun, ama yarın ne olacağı belli olmuyor. Burada ise Tekfen’i hep arkamızda hissettik. Bu fırsatlı sağladığı için, insan odaklı çalıştığı için Tekfen’den çok mutluyum. “İşi bitirip gideyim” değil, “Çalışanlara katkı sağlayayım” diyen bir tarzı var. Yerel insanlar da burada çalışıyor. Onlarla da bağımız var. Aralarında kadın çalışanlar var. Normalde bölgede fazla iş olanağı olmadığı için çalışmıyorlar. Geçim kaynakları yok. Bazıları çiftçilik, hayvancılıkla geçiniyorlar. Ama şimdi buradalar. Tekfen’in yerel kadınlara olanak sağlaması da çok güzel bir şey.
ERTAN TOK - Ardahan Bölgesi Kalite Kontrol Şefi
Bizden beklenen terminleri yerine getirdik
Tekfen bünyesine 2006 yılında katılan Ertan Tok, şirketteki beşinci projesi olan TANAP’a 2016 yılının Temmuz ayında dahil olmuş. Bir önceki projede Suudi Arabistan’ta görev alan Tok, Ardahan’ın kendisine cennet gibi geldiğini söylüyor.
Her projenin kendine özgü kalite standartları vardır. Firmaların başarısındaki en büyük etkenlerden bir tanesinin de kalite sistemlerinin varlığı ve uygulanabilir olmasının bilincinde olarak, Tekfen kültürüne de sıkı sıkıya bağlı kalarak, bu projede kalite sistemlerini TANAP’ın her daim övgülerini alarak uyguladık. Sektörde söz sahibi firmalar, ürettiği ürünün önce üretici tarafından beğenilmesi anlayışını benimserler. Biz de Tekfen Kalite Departmanı olarak, tam da bu anlayışla yolumuza devam ediyoruz. Kalite standartlarından ve idare teknik şartnamelerinden hiç ödün vermeden, inşaat, boru, HVAC, mekanik, elektrik ve enstrüman yapım gruplarımızın planlanan tarihlerde işlerini gerçekleştirmeleri için gerekli teknik altyapıyı sağlamaya her zaman öncelik verdik. Bu anlayışla devam ettiğimiz yolda, projemizin ilk gününden bugüne kadar TANAP tarafından hiçbir ciddi uygunsuzluk tespit edilmedi.
KISA BİR NEFESTEN SONRA ÇALIŞMAYA DEVAM
Bir şirket, üstlendiği işi zamanında bitirebilir. Ama onun sektördeki tercih edilebilirliğini, ancak yapılan işin kalitesi belirler. Paydaşlarımızın “Tekfen kaliteli iş yapıyor” cümlesini telaffuz etmesinin sadece Kalite Departmanı’nın çabalarıyla mümkün olamayacağı açıktı. Bu hedefin, projede emeği geçen her arkadaşımızın kalite kültürüne dahil olması ile gerçekleşebileceğinin bilincindeydik. O nedenle, proje kapsamında yedi farklı lokasyonda çalışmalarına devam eden tüm gruplara eğitimler düzenledik. Her lokasyonda iç denetimler yaparak çalışma arkadaşlarımızda farkındalık yarattık. Bu kadar farklı lokasyona dağılmasına rağmen, yaratılan bu farkındalık dış denetimlerde hep yüzümüzü güldürdü. Tabii ki bu memnuniyet bizler için birer son değildi ve yeni başlangıçlar getirdi. Her daim geldiğimiz noktanın artık sıradanlaştığını ve hem bireysel olarak kendimizi, hem de şirketimizi daha ileriye götürmek için kısa bir nefes alarak çalışmaya devam etmemiz gerektiğini hissettik. Bu başarı sürecinde bizlerle kol kola yoluna devam eden alt yüklenicilerimize ve her zaman kalitenin önemini vurgulayan proje yönetimimize teşekkür borçluyum.
BURAYI EN ÇOK SEVENLERDEN BİRİYİM
TANAP, üç ayaklı bir proje: Ardahan, Eskişehir, İpsala. İklim şartları olarak baktığınızda aralarındaki en zor coğrafya burası. Kasım ayında başlayan kar nisan ayına kadar kalkmıyor. Bu da çalışmaları etkiliyor. Buna rağmen bizden beklenen terminleri yerine getirdik. Tüm zorluklara rağmen iyi gitti diyebilirim. Sosyal aktivite olarak da imkânların çok sınırlı olduğu bir bölgedeyiz. Ona rağmen, kendi adıma söylemek gerekirse sevdiğim bir proje oldu. Hatta burayı en çok sevenlerden biriyim diyebilirim. Eşim ve çocuğumla birlikteyiz. Arabistan’dan sonra burası cennet gibi geldi.
HALİL CAN HANCIOĞLU - İnşaat Mühendisi
Tekfen bir ütopyaydı
Halil Can Hancıoğlu çiçeği burnunda bir mühendis. Önceki 6 aylık çalışma geçmişi sayılmazsa, Tekfen onun ilk işyeri. Ardahanlı olması, işe kabul edilmesinde önemli bir rol oynamış. Hancıoğlu, memleketine dönmesinin en çok ailesini sevindirdiğini söylüyor.
Üniversitede okurken hep belli başlı şirketlerin adını duyardık. Bunların başında da Tekfen gelirdi. Çevremizden, “Tekfen’e gireceğim. Tekfen’de çalışacağım. Amcamın oğlu Tekfen’de çalışıyor,” gibi şeyler duyardık. Benim çevremdekiler için Tekfen ütopyaydı, en üst seviyeydi.
ŞEFLERİMİZİN ÇOK DESTEĞİNİ GÖRDÜM
Burada çalışmaya başlayalı 1,5 sene oldu. Umduğumdan fazlasını buldum. Daha önce 6 aylık kısa bir çalışma deneyimim olmuştu. Orada mühendis gibi hissetmemiştim kendimi. Burada ise gerçekten okuduğum şeyleri sahaya yansıtabiliyorum. Yönetimin desteği çok fazla. Malzeme, ekipman eksikliği diye bir şey söz konusu değil. Posof ve Hanak’taki lojmanlardan sorumluydum. Yaptığım iş büyük bir projenin en ufak parçası olmasına rağmen, o bile korkutuyordu beni. Ama şeflerimizin çok desteğini gördüm. Danışmak maksadıyla soru sorduğumda hiçbir ters dönüş almadım. O da beni iyice cesaretlendirdi. Kendi kararlarımı vermeye başladım. 12 daireyle başlayıp ardından 48 daireyi tamamladık. Bir ay önce lojmanları teslim ettik. Şimdi TANAP yönetiminin talepleri doğrultusunda yapılan ekstra işler var. Ayrıca ister istemez boru, elektrik, mekanik işlerine de girmek zorunda kalıyorsunuz. Tüm bunlar benim için çok güzel bir tecrübe oldu.
ALLAH RAZI OLSUN!
Çocukluğum burada geçtiği için yerel halkla konuşuyorum. Ayrıca yerel otoritelerle görüşmelerimiz oluyor. Görüşmelere halktan gelenler oluyor. Bugüne kadar kimseden, “Burada şunu yaptınız ama şuna da zarar verdiniz,” ya da “İlçemize hiç yararınız yok,” gibi laflar işitmedim. Tam tersine, herkesten “Allah razı olsun!” sözünü duydum. Tekfen, halk tarafından sevilen bir şirket. Araçlarımız köylerden geçerken durdurup bir şeyler ikram edenler bile oluyor.
HASAN ESMECE - Kazı Dolgu Formeni
Tekfen demek aile demek
Mersin, Tarsuslu olan Hasan Esmece, Tekfen’in gediklilerinden biri. Şirketle tanışıklığı 1989 yılında Tarsus-Gaziantep Otoyolu ile başlamış. Projede ekip başı olarak görev alan Esmece, daha sonra Samara ve Sinanoba konut projelerinde, Atatürk Olimpiyat Stadı’nda ve Azerbaycan’da çalışmış, formenlik yapmış. Hasan Esmece, Tekfen’de çalışmanın bir ayrıcalık olduğunu söylüyor.
Üniversitede okurken hep belli başlı şirketlerin adını duyardık. Bunların başında da Tekfen gelirdi. Çevremizden, “Tekfen’e gireceğim. Tekfen’de çalışacağım. Amcamın oğlu Tekfen’de çalışıyor,” gibi şeyler duyardık. Benim çevremdekiler için Tekfen ütopyaydı, en üst seviyeydi.
ŞEFLERİMİZİN ÇOK DESTEĞİNİ GÖRDÜM
Burada çalışmaya başlayalı 1,5 sene oldu. Umduğumdan fazlasını buldum. Daha önce 6 aylık kısa bir çalışma deneyimim olmuştu. Orada mühendis gibi hissetmemiştim kendimi. Burada ise gerçekten okuduğum şeyleri sahaya yansıtabiliyorum. Yönetimin desteği çok fazla. Malzeme, ekipman eksikliği diye bir şey söz konusu değil. Posof ve Hanak’taki lojmanlardan sorumluydum. Yaptığım iş büyük bir projenin en ufak parçası olmasına rağmen, o bile korkutuyordu beni. Ama şeflerimizin çok desteğini gördüm. Danışmak maksadıyla soru sorduğumda hiçbir ters dönüş almadım. O da beni iyice cesaretlendirdi. Kendi kararlarımı vermeye başladım. 12 daireyle başlayıp ardından 48 daireyi tamamladık. Bir ay önce lojmanları teslim ettik. Şimdi TANAP yönetiminin talepleri doğrultusunda yapılan ekstra işler var. Ayrıca ister istemez boru, elektrik, mekanik işlerine de girmek zorunda kalıyorsunuz. Tüm bunlar benim için çok güzel bir tecrübe oldu.
ALLAH RAZI OLSUN!
Çocukluğum burada geçtiği için yerel halkla konuşuyorum. Ayrıca yerel otoritelerle görüşmelerimiz oluyor. Görüşmelere halktan gelenler oluyor. Bugüne kadar kimseden, “Burada şunu yaptınız ama şuna da zarar verdiniz,” ya da “İlçemize hiç yararınız yok,” gibi laflar işitmedim. Tam tersine, herkesten “Allah razı olsun!” sözünü duydum. Tekfen, halk tarafından sevilen bir şirket. Araçlarımız köylerden geçerken durdurup bir şeyler ikram edenler bile oluyor.
PINAR BALLI - Mimar
Yönetim sizi destekliyor, ama asla kayırmıyor
2014 yılında mimar olarak mezun olan Pınar Ballı, Tekfen’de işe başlayıncaya kadar çeşitli firmalara serbest olarak hizmet vermiş. Yaklaşık bir yıl önce Ardahan şantiyesinde görev alan Ballı, artan sorumlulukları çerçevesinde keyifle çalıştığını söylüyor.
Şantiyedeki binaların kaba yapısı bittikten sonra teslimatına kadar olan bütün sorumluluk bana verildi. Bütün ince ve mimari işlerin başında, idareye teslim edilinceye kadar ben varım. Bu çok keyifli. İşimi çok seviyorum, ekibimi çok seviyorum, yönetimimi çok seviyorum. Hep birlikte çok keyifli çalışıyoruz. Daha önce çalıştığım yerlerde A+ ofislerden, evlerden zaten yeterince yaptığımı düşünüyorum. Böyle bir yerde bir yapının gözünüzün önünde yükseldiğini görmek, projede gördüğünüz çizimlerin bir bütün olarak bitmesini görmek inanılmaz bir şey.
AYNI GÖREV BİR DAHA VERİLSE, YİNE YAPARIM
Burada yaklaşık 20 bina var. Kendimi geliştirmek için mükemmel bir fırsat oldu. Zaten, “Hadi bakalım!” dediklerinde, gerçekten her şeyiyle sorumluluğunu size bırakıyorlar. Biraz düşe kalka öğreniyorsunuz. Ekibinizi yönetmeyi öğreniyorsunuz, ustasıyla, çırağıyla, formeniyle ilişki kurmayı öğreniyorsunuz. Onlarla nasıl konuşursunuz? Nasıl yönlendirirsiniz? Bir problem olduğunda kırmadan nasıl söylersiniz? Nasıl iş yaptırırsınız? Bunların hepsini yavaş yavaş öğreniyorsunuz. Muhteşem bir deneyimdi. Aynı görev bir daha verilse, kesinlikle yine yaparım!
İşçilerle aramdaki iletişimi, formenim Ali Ağabey çok güzel bir şekilde idare etti. Ali Ağabey, bildiğim kadarıyla Tekfen’in başka şantiyelerinde de çalışmış. Aslında yerel arkadaşlar da bir dediğimizi iki etmediler. Bu biraz saygıdan kaynaklanıyor. Kullanılan üslup da önemli. Hiçbir zaman ekibi emir komuta altında çalıştırmaya yönelmedim. Bana yukarıdan, “Haydi Pınar, bitirmemiz lazım,” denilince şeflerimle Ali Ağabey arasında ben; benimle işçiler arasında da Ali Ağabey tampon oluşturduk.
İŞ CİNSİYET BEKLEMİYOR
Buraya gelinceye kadar hep Ankara’daydım. Böyle bir coğrafyada hiç çalışmadım. Çok yorulduk. Coğrafya zorlu mu zorlu! -20 ile +30 arasında 50 derecelik bir sıcaklık farkında çalıştık. Bu şartları bizim için biraz hafifleten şey, yönetimden gördüğümüz destek oldu. Kadın olarak yönetim sizi destekliyor, ama asla kayırmıyor. Bu da çok güzel bir şey. Çünkü yürümesi gereken işler var. İş cinsiyet beklemiyor ki!
Çok sıkıştığım anlarda gidip destek aldım. Çünkü tecrübeleri benden kat ve kat fazla. Desteksiz kaldığım bir konu olduğunu da hatırlamıyorum. Yoksa bu kadar sürede, böyle bir coğrafyada, bu kadar zor bir projede, her şey çok daha meşakkatli olurdu. Yardımlarıyla hayatımızı kolaylaştırdılar.
HİÇBİRİMİZ "ARTIK GİTSEK!" DEMİYORUZ
Eşimle Ardahan’da kalıyorum. Hafta sonları çalışmamız gerektiği zaman çalışıyoruz. Diğer tatil zamanlarında görüştüğümüz güzel bir grubumuz var. Çok iyi anlaşıyoruz. Havalar iyiyken arkadaki çardakta oturup birlikte zaman geçiriyoruz. Beraber balık yemeğe gidiyoruz. Ardahan’da kafeler açıldı. Burası küçük bir kasaba gibi aslında. Son birkaç ayda biraz daha canlandı. Starbucks’a benzeyen iki tane yer açıldı. Oralarda buluşuyoruz. Onun dışında hiçbirimiz, “Artık gitsek!” demiyoruz. Zaten bunu diyen burada uzun süre kalamıyor. Tatil günümüzde büyük şehir özlemimizi törpüleyip her şeye yeniden devam ediyoruz.
İBRAHİM YÖRÜK - Elektrik Mühendisi
Tekfen bölgeye hayat getirdi
Ceyhanlı İbrahim Yörük, henüz küçük yaşlarda Ceyhan’daki çelik atölyesinin önünden geçerken babasının, “Tekfen çok iyi bir şirket, çalışanına sahip çıkar,” dediğini hatırlıyor. İşte o küçük yaşta kafasında yer eden Tekfen’de çalışma fikri, 2013 yılında BTC Boru Hattı Bakım İşleri projesine katılınca gerçeğe dönüşmüş. Yörük, babasının Tekfen’e verdiği değerin nedenini, şirkete katıldıktan sonra daha iyi anladığını söylüyor.
Bu bölge benim aşina olduğum bir bölge. BTC Boru Hattı da Posof’tan Türkiye’ye girip Ceyhan’a kadar uzanıyor. O projede çalışırken buralara gelip gidiyordum. TANAP projesinde çalışma şansı doğunca hiç düşünmeden geldim. Mesleğim açısından böyle bir projede çalışmak çok öğretici. Burada birçok farklı sistemi gördük ve deneyim kazandık.
TEKFEN'DE OLDUĞUM İÇİN KENDİMİ ŞANSLI GÖRÜYORUM
Burada olmamız bölge açısından çok iyi bir şey. Birçok kişiye iş olanağı sağladı. Damal’a daha önce gittiğimde “Memlekette genç kalmadı,” diyorlardı. Şantiyemiz kurulduktan sonra “Genç nüfus arttı” diyorlar. Tekfen, bölgeye hayat getirdi. Yerel arkadaşlarımızla aramız iyi. Aralarında mühendisler de var. Tatil günlerinde bölgeyi tanıtıyorlar ve birlikte geziyoruz. Eşim de gidip geliyor. Kendisi devlet memuru. Damal merkezde bir misafirhanemiz var. Eşim geldiğinde orada kalıyoruz.
Diğer zamanlarda merkezde kalmaktansa kampta kalmak daha cazip geliyor. Burada spor salonumuz, sinemamız, oyun salonumuz var. Akşam arkadaşlarla bu şekilde vakit geçiriyoruz. Burada arkadaşça bir ortam var. Kendimi şanslı olarak görüyorum. Tekfen’de 6 yıldır kesintisiz olarak çalışıyorum. Özel şirkette çalışanlarda “3-5 ay sonra işsiz kalabilirim” endişesi olabiliyor, ama Tekfen’de ben böyle bir düşünceye hiç kapılmadım.
MEHMET CANTÜRK - Boru İmalat ve Montaj Formeni
Yapılan işte herkesin emeği var
2000 yılında Afşin-Elbistan Termik Santrali projesiyle Tekfen’e katılan Mehmet Cantürk, sonraki 6 yıl boyunca Arabistan ve Abu Dabi gibi yurtdışı projelerinde çalışmış. Sonra Tüpraş projesine ve oradan da Sangaçal projesi için Bakû’ya geçen Cantürk, TANAP Kompresör ve Ölçüm İstasyonları projesi için çalışmalar başlayınca sırasıyla Posof, Eskişehir ve Ardahan’da görev almış.
Posof’ta hava şartları biraz zordu ama başta proje müdürlerimiz, şeflerimiz ve ekip arkadaşlarımızın verdiği destek sayesinde kazasız belasız çalışmalarımızı bitirdik. Buradan hepsini saygıyla selamlıyorum. “Acele edin, şu saatte işi bitirin!” gibi bir baskıları olmadı. Hava şartlarını göz önünde bulundurduğumuzda işimiz ağırdı. Yapılan işte herkesin emeği var, herkesin emeğine sağlık. Şimdi burada da amacımız işi sağ salim, kazasız teslim edip herkesi evine göndermek.
BORULAR YERALTINDA OLDUĞU İÇİN GÖRÜNMÜYOR
Buraya ilk geldiğimizde hiçbir şey yoktu ortada. İlk gelenlerden biriyim. Şeflerimizle program yaptık. durumu müzakere ettik. Boru montajına yeraltından başladık. Burada borular yeraltında olduğu için görünmüyor. Yoksa çok boru işi var. Çift kaynaklı borular 40 ton ağırlığında. 56, 48, 42 inç çapında borular kullanıldı. Her hat 500 metre. Bunlar kapasitesi büyük olan borular. Bir de 16, 8, 6, 3, 2 inçlik ufak çaplı borularımız var. Onları uç uca ekleseniz herhalde buradan Ankara’ya kadar gider.
Projede yerel olarak istihdam ettiğimiz birçok kişi var. Hepsi de çok iyi insanlar. Başarılılar. İşi öğretince onlar da eski elemanların seviyesine geldiler. Bu konuda bilhassa şeflerimiz bize çok yardımcı oldular. Bize her zaman destek verdiler. Ufak tefek sıkıntılarda çalışma arkadaşlarımızı uyararak, anlatarak onları kazanmaya çalıştık. Herhangi bir sıkıntı yaşamadık.
MERVE ÇAMSARIOĞLU - Çevre Şefi
Artık yerel halk da çevresine sahip çıkıyor
TANAP projesi, yaklaşık bir yıl önce Çevre Şefi olarak ekibe katılan Merve Çamsarıoğlu’nun aynı zamanda ilk şantiye deneyimi. Daha önce hep masa başında çalıştığını belirten Çamsarıoğlu, yerel mevzuata uyumluluk ve uluslararası mevzuat alanındaki geçmiş deneyimlerini bu projede birleştirme fırsatı bulduğunu ve kendini bu bakımdan şanslı hissettiğini söylüyor.
Burada MS1 ve CS1 şantiyelerinin çevresel uyumluluklarını kontrol ediyoruz. Proje uluslararası bir proje olduğu için hem yerel mevzuata hem de uluslararası mevzuatlara uygunluğunu denetliyoruz. Çevresel gereklilikleri ağır olan bir proje. Çevreyi ilgilendiren pek çok konu var. Örneğin inşaata başlamadan önce üstteki verimli toprağı sıyırıyoruz. Proje boyunca, uygun koşullarda, verimliliğini kaybetmeyecek şekilde muhafaza ediyoruz. Amaç, iş bittikten sonra toprak geri serildiğinde aynı verimlilikle kullanılabilmesi. Bizim hedefimiz, işimiz bittiğinde burayı aldığımızdan daha iyi koşullarda bırakmak.
ÇEVRE KONUSUNDA BÖLGEYE ÖRNEK OLUYORUZ
Çevre departmanında benim dışımda bir biyolog, bir de toprak uzmanı arkadaşımız çalışıyor. Ana kadromuzda 3 kişiyiz. Ayrıca sahada ekiplerimiz var. Her şantiyede kendi arıtma tesisimizi kuruyoruz. Bununla ilgili yasal izinleri alıyoruz ve arıtılmış suyun deşarjını yapıyoruz. Ardahan’da ne düzenli bir atık depolama sahası var, ne de atık su arıtma tesisi. Bu konuların fazla bilinmediği bir bölgeye örnek oluyoruz. Projede çalışan yerel personelimiz de uygulamalarımızı görüp, çevreyi korumak için neler yaptığımızı gözlemleyebiliyor.
Personele işe başlama eğitimlerinin ardından çevre ile ilgili özel eğitimler veriyoruz. Günlük veya haftalık toolbox toplantılarında uygulamalarımızı hatırlatıyoruz. Çalışanların soruları varsa yanıtlıyoruz. Eğitimlerde yerel çalışanlardan en fazla, “Atık suyu arıtıyoruz da, arındığından nasıl emin oluyorsunuz?” şeklinde sorular geliyor. Bilmedikleri bir kavram olduğu için anlatıyoruz. Aylık analizler yaptığımızı, isterlerse sonuçlarını gösterebileceğimizi söylüyoruz.
Çok fazla kâğıt, ambalaj ve katı atığımız çıkıyor. Bunları geri dönüşüme gönderiyoruz. Evsel atıklar için Ardahan’da veya Kars’ta depolama alanı yok maalesef. En yakın depolama sahası Erzurum’da. O yüzden Erzurum’a gönderiyoruz. Erzurum Belediyesi çıkan metan gazından elektrik üretmeye çalışıyor. Biz de sistemlerine katkıda bulunuyoruz. Çevreyi kirletmekten ziyade hammadde sağlamış oluyoruz.
BURASI BENİM İÇİN GÜZEL BİR OKUL OLDU
Çevre, insanlara ilk söylendiği zaman gereksiz bir ayrıntı gibi geliyor. Yönetim desteklediği için şanslıyım. “İşimizi yapalım, geçip gidelim” diyecek bir firma değil Tekfen. İlk başlarda yerel personelin iş deneyimsizliğinden kaynaklanan bazı sıkıntılar yaşadık, ama onlara buranın kendi memleketleri olduğunu, bizim işi bitirip gideceğimizi, ama onların kalacağını ve o yüzden de en çok onların dikkat etmesi gerektiğini her konuşmamızda hatırlattık. Bu telkinlerin de yavaş yavaş karşılığını aldığımızı düşünüyorum. Artık yerel halkın da çevreye daha fazla dikkat ettiğini görüyoruz. Bunlar sevindirici şeyler. Demek ki etkili olabilmişiz. Aynı zamanda kaymakamlıktan çevre eğitimi vermemizi istediler. Bu da bizim için sevindirici bir şey oldu.
Bence masa başında çalışmaktansa, işin başında olmak çok daha güzel. Eskiden oturduğumuz yerden projeler, raporlar yazardık. Uygulamaya geçtiğinde de ayda bir kere denetlemeye giderdik. Bizim mesleğimizde, çevre mühendisleri için söylenmiş bir laf vardır, “ÇED’e yazar geçer, ama ne zorluklarla uygulanıyor bilmez,” diye. Gerçekten de okulda teorik temelli bir eğitim veriliyor. Aldığım eğitimle buradaki uygulama çok fazla örtüşmedi. O nedenle de burası benim için güzel bir okul oldu. Hem şantiye tecrübesi kazandım, hem de uluslararası bir projede çalışarak bildiklerimi bire bir uygulama imkânı buldum.
BURADA İŞ YAPARKEN HERKES EŞİT
Buraya gelmek benim için pek kolay olmadı. Babam direkt karşı çıktı. Buraya geldikten ve koşulları anlattıktan sonra onlar da ikna oldular. Hem gurur duydular hem de artık içleri daha rahat. Bir kadın olarak adaptasyonda herhangi bir zorluk yaşamadım. Burada iş yaparken herkes eşit. Bana bunun tersini düşündürecek bir durumla da hiç karşılaşmadım bugüne kadar.
Bölge koşullarından dolayı sosyal hayat ister istemez kısıtlı, ama kampta bir arkadaş grubumuz var. Tatil günlerinde çevreyi geziyoruz, buranın tarihi ve coğrafi güzelliklerini görüyoruz. Oturup sohbet ediyoruz. Bütün gün aynı işyerinde olmak akşam sohbet etmemize engel olmuyor. Sinema ve spor salonumuz var. Bunlar da bir nimet bizim için.
SİNAN AKALIN - Mekanik Süpervizörü
Ülkemiz için faydalı bir proje
Geçmişte Tekfen’de çalışmayı çok arzu ettiği halde bir türlü uygun bir fırsat çıkmayan Sinan Akalın, 11 yıl önce bu yönde bir teklif alınca çok mutlu olmuş. O tarihten sonra Tekfen bünyesinde Suudi Arabistan’da, Fas’ta, Samsun’da çeşitli projelerde görev alan Akalın, bir yıl önce Mekanik Süpervizörü olarak TANAP projesine katılmış.
Mekanik süpervizörlüğü farklı sorumlulukları olan bir pozisyon. İçinde çelik montajı da var, mekanik ve ekipman montajı da var. Bunları organize etmek, bana bağlı çalışan formen arkadaşları yönlendirmek, mühendisle formen arasındaki iletişimi sağlamak, işleri ve data girişlerini takip etmek, gelen malzemeleri kontrol etmek, eksiksiz olarak sahaya göndermek, işçi arkadaşları yönlendirmek ve toolbox yapmak, işlerimizden bir kısmı.
GENÇLERE AYAK UYDURMAYA ÇALIŞIYORUM
TANAP çok büyük bir proje. Boydan boya 7 istasyon var. Sadece burası için konuşursak, ölçek olarak daha önceki projelerime göre daha küçük. Ama Eskişehir, Çanakkale, İpsala diye bakacak olursanız, başlı başına büyük bir iş. Bu projede görev almaktan çok memnunum. Ülkemiz için çok faydalı bir proje.
Yaşım 60. Yaklaşık 30-35 senedir bu işin içerisindeyim. Hayli tecrübe de edindim. Buraya keyif alarak geldim. Sürekli koşturuyorum. Belki de koşturmak beni dinç tutuyor. Ailem Ankara’da. Oğlum okulunu bitirene kadar işime devam etmek istiyorum. Severek de yapıyorum. Burada çalışan arkadaşlarımızın yaşları çok genç. Hepsi enerji dolu. Bu bende pozitif etki yaptı. Onlara ayak uydurmaya çalışıyorum. Bu yörenin insanları da var aramızda. İnsanları çok seviyorum. Onlar da ellerinden geldiğince çalışmaya ve öğrenmeye çalışıyorlar. Tüm kalbimle söylüyorum, Tekfen’de çalışmak bence bir ayrıcalık.
SABAHAT TOKGÖNÜL - Ekipman Koruma Süpervizörü
Proje yönetiminin desteği güç veriyor
Bir yandan işletme eğitimine devam ederken bir yandan da taahhüt sektöründe çalışan Sabahat Tokgönül, TANAP projesine eşiyle birlikte Azerbaycan’dan gelerek katılmış. Projede bir süre birlikte çalıştıktan sonra makine mühendisi olan eşini yeniden Rusya’ya uğurlayan Tokgönül, bu ayrılığın profesyonel hayatın bir gereği olduğunu söylüyor.
Projede yaptığım iş, sahada bulunan a’dan z’ye tüm ekipmanların ilk geldiği andan teslime kadar tüm aşamalarda en iyi şekilde korunması ve gerektiği anda sağlam bir şekilde teslim edilmesi. Görevimin Türkçesi, “Ekipman Koruma Uzmanı” olarak da geçiyor.
KENDİMİ EN GÜÇLÜ HİSSETTİĞİM YER...
Şantiyedeki tüm çalışma ortamları arasında herhalde en antisosyal yer benim çalıştığım yer, ama aynı zamanda bir kadın olarak hayatımda kendimi en güçlü hissettiğim yer de orası. Dışarıda görev yapan kadın arkadaşlardan kesinlikle farklı bir ortamda çalışıyorum. Birçoğunun belki, “Asla yapamam!” diyeceği bir yer. Ama bu beni daha güçlü kılıyor ve daha iyi hissettiriyor.
Buraya ilk geldiğimde kafamda, “Bir kadın olarak bu kadar erkeğin içinde ya da böyle bir ortamda yapabilir miyim acaba?” diye bir soru vardı. Ama işe başladıktan sonra çok farklı bir dünyanın kapısı açıldı. Oradan giriyorsunuz ve bambaşka keşfedilecek şeyler var. Kesinlikle ilk günden itibaren Serkan (Çelik) ve Murat (Ün) Beylerin desteği unutulmaz. Kadın Günü gibi özel günlerimizi asla unutmuyorlar. Bizi özel hissettiriyorlar.
HER KOŞULDA ERKEKLERLE EŞİT ÇALIŞABİLİYORUZ
Açık konuşmak gerekirse, erkeklerin gözünde kadın çalışanlara yönelik ilk intiba, “Siz kadınsınız. Soğuğa dayanamazsınız,” şeklinde. Benim işimin yarısı sahada, yarısı ofiste. Sahaya çıkınca, “Aman şefim dikkat edin! Yavaş olun, düşmeyin,” diyorlar. Bir müddet sonra görüyorlar ki onlardan bir farkımız yok. Her koşulda eşit çalışabiliyoruz. Bu da kesinlikle bir saygı doğruyor. Birçok kişinin ağzından, “Siz birçok erkeğin yapamadığı şekilde çalışıp yapabiliyorsunuz. O yüzden bizim gözümüzde çok üst yerdesiniz,” sözünü duydum. Burada kadın çalışanlar olarak hiçbirimiz kendimizi yalnız hissetmiyoruz. Proje yönetimimiz de çok destek veriyor. İstediğimiz her imkâna sahibiz. Bu kolaylıklar olduktan sonra da yürüyüp gidiyoruz.
SAHA, UÇSUZ BUCAKSIZ BİR DENİZ
Aylık olarak takip ettiğim bir programım var, vanasından kompresörüne kadar. Sahaya çıktığımda, zaman çok keyifli ve hızlı geçiyor. Saha, uçsuz bucaksız bir deniz gibi. Mütemadiyen bir şeyler öğreniyorsunuz. “Ben bunu biliyorum” dediğiniz anda başka bir prosedür, farklı bir terim, küçücük bir ekipmanı öğrenebiliyorsunuz. Makineleri çok seviyorum.