Tekfen Kitap
Kurtları’nın konuğu
Buket Uzuner
Okuma tutkusunu mesai arkadaşlarıyla paylaşmak isteyen Tekfenlileri bir araya getirmek üzere 2015 yılında kurulan Tekfen Kitap Kulübü “Kitap Kurtları” 50. buluşmasında ünlü yazar Buket Uzuner’i konuk etti. Seçtikleri kitap hakkında sohbet etmek için ayda bir kez buluşan Kitap Kurtları, bu özel gün için Buket Uzuner’in “Uyumsuz Defne Kaman'ın Maceraları - Su” kitabını seçti. 11 Haziran akşamı online olarak gerçekleştirilen buluşmada kulüp üyeleri Buket Uzuner’le kitap üzerine sohbet ederken, yazara merak ettikleri konuları da sorma şansı buldular.
Biz de bu uzun sohbetten seçilmiş bazı soruları sizlerle paylaşırken, pandemi öncesinde Kitap Kurtları ile yaptığımız söyleşiye ve onların faaliyetlerine de yer vermek istiyoruz.
Ülkü Fatma Dönmezer Uçanbaş (Tekfen Holding)
Kitabınızdaki karakterleri oluştururken nereden esinleniyorsunuz? Gerçek kişilerden mi, yoksa tamamen hayal ürünü mü?
Bir romanda mekân kadar karakterler de büyük öneme sahip. Ancak bence romanın asıl karakteri mekândır. Örneğin Anna Karanina’yı Rusya yerine Fransa’ya veya Madam Bovary’i Fransa yerine Rusya’ya koyarsanız, başka romanlar oluşur. Çünkü mekân, aidiyet, dil ve kültür, karakterleri ve okuyucuları, bizi çok değiştirir.
Karakter yaratmak çok kolay bir şey değil; üzerine atölyeler yapılan çok detaylı ve ciddi bir konu. Karakteri sağlam olmayan bir hikâye kesinlikle okuru kendisine bağlayamaz. Yani ister gerçek, ister tamamen hayal ürünü bir karakter olsun, okuyucu onu sevmeyebilir. Öncelikle hangi ülke veya dilde yazıyorsanız, o kültürü çok iyi tanımanız ve karakterinizi de ona göre şekillendirmeniz gerekir. Örneğin Türkiye’de yaşayan ve Türkçe yazan bir yazarın, ülkemizin kültürünü yeterince tanımaması halinde yazacağı karakterin sahiciliği kaybolur. Karakterler canlı olmalı, onları görmelisiniz.
Bu konuyla ilgili hep anlattığım bir örneğim var. Bir gün bir radyoya röportaja gidiyordum. Kadıköy’den vapurla geçerken Defne Kaman’a (romanın karakterinden birisi) benzeyen birini gördüm; hatta eğilip baktım ve kendi kendime, “Ne kadar da Defne Kaman’a benziyor!” dedim. Meğer benimle röportaj yapacak olan arkadaş da aynı vapurdaymış. Röportaja başladığımızda bana söylediği ilk cümle, “Vapurda Defne Kaman’ı gördüm, biliyor musunuz?” oldu. Bu benim için muhteşem bir girişti, çünkü bir okur da benim gördüğüm kadını görebiliyorsa, başarabilmişim demektir.
İlham veya esin, bize anlatıldığı gibi pastoral bir ortamda uçuşan meleklerin getirdiği bir şey değil. Bu konu açıldığında hep Atilla İlhan’ı anarım, çünkü ben onun çırağı olarak yetişen yazarlardan birisiyim. Atilla İlhan’a, 18 yaşındayken ilhamın nereden geldiğini sorduğumda bana şöyle demişti: “Çocuğum, ilham ancak bir yazarın başka bir iyi yazarın kitabını okurken, iyi bir müziği dinlerken veya iyi bir oyunu izlerken gelir.”
Tahir Yıldız (Tekfen Mühendislik)
Kitaptaki dedektif kahramanımız, bir başka roman karakteri olan Matt Scudder’a özeniyor. Matt Scudder’ı da nihilizmin en hafif roman karakteri olarak tasvir etmişsiniz. Bence en büyük nihilist roman karakteri, Turgenyev'in, Babalar ve Oğulları’ndaki Bazarov’dur. Siz de Scudder’ı tasvir ederken aklınızdan Bazarov’u mu geçirdiniz?
Ben 70’lerin sonu ve 80’lerde üniversitede okuyan bir kuşaktanım ve benim kuşağım gerçeküstücülük ve nihilizmden çok etkilenmiştir. Bu akımlar beni de etkiledi ve gerçeküstücülük hâlâ hayatımda. Ancak nihilizm denince benim aklıma ilk olarak Friedrich Nietzsche gelir. Nietzsche olmadan nihilizmi değerlendiremem. Her okurun veya her yazarın aidiyetleri, dünyaya bakışı birbirine benzemez. Siz bir erkek olarak romanı erkek gözüyle okursunuz ama ben onu, kadın bir yazar olarak, kadın gözüyle yazmışımdır. Bu yüzden bir romanda nihilizmi okurken sizin aklınıza belki Bazarov gelir, benim aklıma ise belki de Nietzsche...
Umut Devrim Ersin (Tekfen İnşaat)
Romanlarınızı yazarken uzun süreli mekân araştırmaları yaptığınızı söylemiştiniz. New York’ta da yaklaşık bir sene kaldığınızı biliyoruz. Acaba “New York Seyir Defteri” kitabınızın dışında, New York ile ilgili yeni bir roman yazmayı düşünüyor musunuz. İstanbul ve Paris’ten sonra en beğendiğiniz üçüncü şehir hâlâ New York mu?
Aslında New York’ta sadece bir yıl değil, uzun yıllar yaşadım ama New York Seyir Defteri’nde yazdıklarım, o bir yılın yazılarıdır. Küçük bir kızken dünyayı gezmeyi hayal ederdim. Genç bir kız olduğumda da bulduğum burslarla dünyayı gezmeye çalıştım. İlk gittiğim ülke Norveç oldu, hemen ardından da ikinci olarak Amerika’ya gittim ve Michigan Üniversitesi’nde okudum. Ama aklım fikrim New York’taydı. Çünkü bizden önceki kuşaklarda kültür başkenti olan Paris’in yerini, benim gençlik yıllarımda New York almıştı.
New York Seyir Defteri’ni 1999 yılında New York’tayken yazmıştım ve o yıllarda New York özgür düşüncenin, özgür yayının, sanatın ve sanatçıların başkenti konumundaydı. Özellikle o yıllarda New York’ta olmak benim için çok özeldi. Günümüzde ise siyasi politikalar ve insanlara olan yaklaşımların değişmesi, ırkçılığın artması gibi sebeplerle New York kültür çeşitliliğini ve zeminini kaybetti. New Yorklu sanatçı ve yazar dostlarımla konuştuğumda, onların da bu durumdan çok üzüldüklerini görüyorum. Benim için de New York maalesef Paris gibi eski sevgilim, ama İstanbul hep kalbimin en ortasında.
Esra Ateş (Tekfen Sigorta)
Storytel’de kitabınızı seslendirmişsiniz. Ben de kitabınızı okumak yerine sizin sesinizden dinlemeyi tercih ettim ve benim için çok güzel bir deneyim oldu. Diğer kitaplarınızı da Storytel’e okumak istiyor musunuz?
Seslendirmenin, okuma yapmanın ayrı bir sanat ve teatral bir iş olduğunu düşünüyorum. Güzel ama zor bir iş! Örneğin kayıttayken, “Saçınızı kaşıyorsunuz, cızırtı oldu, baştan alalım!” diyorlar. Bu yüzden kaydı toplam üç ay gibi bir sürede tamamlayabildik. Çok vakit ve emek isteyen bir iş olduğu için şimdilik başka bir kitabımı seslendirmeyi düşünmüyorum. Bir kitabımı kendim okumak, sevenlerime sesimi bırakmak istediğim için bu kitabımı seslendirdim ve yaptığım işten de çok keyif aldım, ama dediğim gibi zor ve vakit alan bir iş. Bazı eserlerimi zaten çok önemli tiyatro sanatçıları okudu ve bence her işi, o işin ehli yapmalı. Benimkisi sadece küçük bir dokunma ve sevenlerime benden bir şey bırakma isteğiydi.
TEKFEN KİTAP KURTLARI İLE SÖYLEŞİ
“Okumak kadar paylaşmak da önemli!”
Söyleşi pandemi öncesinde gerçekleştirilmiştir.
Söyleşiye katılanlar: Saadet Aşık (Tekfen Sigorta - Mali İşler Yöneticisi); Ediz Sezginel (Tekfen İmalat - Ticaret Genel Müdür Yardımcısı); Ülkü Fatma Dönmezer Uçanbaş (Tekfen Holding - Avukat); Tahir Yıldız (Tekfen Mühendislik - Deneyimli Mühendis); Zafer Mavigöz (Tekfen İmalat - Bilgi İşlem Uzmanı); Esin Durmuş (Tekfen İnşaat - İhracat Şefi); Sevim Bilgin (Tekfen Turizm - Hemşire); Azize Eran (Tekfen Sigorta - Teknik ve Pazarlama Uzmanı); Umut Tüzün (Tekfen Mühendislik - Borulama ve Stres Analizi Mühendisi)
Öncelikle sizi kulübe katılmaya yönlendiren nedenleri merak ediyorum. Hem sizleri tanımak, hem de Kitap Kurtları’na katılırken ne beklediğinizi öğrenmek adına ilk turumuza bu soru ile başlayalım.
Saadet Aşık
Kulüp 2015 yılında başlamış. Ben 2016 yılının Mart ayında katıldım. Kulübe katılmam kendi adıma çok iyi oldu, çünkü bu kadar çok kitap okumuyordum katılmadan önce. Benim için tetikleyici bir güç oldu. Hem arkadaşlarla bir araya gelmek hem de sorumluluk duygusuyla düzenli okumaya başlamak iyi geldi.
Ediz Sezginel
Ben kulübe ikinci toplantıdan itibaren katıldım. Kulübe katılmamda, şu an aramızda olmayan Ünal Hanım’ın biraz zorlaması etkili oldu. Kitap Kulübü’nü ilk duyduğumda çok da sıcak bakmamıştım açıkçası. Çünkü kendim kitap okuyorum zaten. Neden tekrar üstüne gidip bir gruba katılayım ki diye düşündüm. Ama bir kere katıldıktan sonra fikrim değişti. Okuduğum bir kitapta benim fark etmediğim bazı şeyleri başkalarının fark edebildiğini görmek bana farklı bakış açıları kazandırdı. Hiç okumayı düşünmediğim kitapları okumak da hoşuma gitti. Çok memnunum katıldığıma.
Azize Eran
Kulübün ilk kuruluşundan itibaren buradayım. Benim için Kitap Kulübü, düzenli kitap okumanın bir yolu. Eskiden bu kadar çok okuyamıyordum. Okuma alışkanlığımı çok etkiledi.
Ülkü Fatma Dönmezer Uçanbaş
Kurucu üyelerden biriyim. İlk başladığı gün kulübe katıldım. Kulüp, Kurumsal İletişim Bölümü sayesinde kuruldu. Hatta ilk girenlere Zülfü Livaneli’nin Ada kitabını hediye etmişti. Normalde okumayı çok seven bir insanım. Ayda 2-3 kitap okumaya çalışıyorum. Kitap Kulübü’nün bana faydası ise dikkat etmediğim bazı şeyleri arkadaşlarımın fark edip paylaşması. Aynı kitabı okuyoruz ama hepimiz farklı şeyler görüyoruz, sonra da onun üzerinde konuşuyoruz. “Aa, ben burayı okumadım mı acaba?” diyorum içimden. Çok hoşuma gidiyor. Bu sayede çok güzel arkadaşlar, dostlar edindim. Bugün kulübümüzün dördüncü yılını kutluyoruz. Hayatıma getirdiği şeyleri düşününce bu kulübün sonsuza kadar yaşamasını istiyorum.
Tahir Yıldız
Mayıs ayında Tekfen Mühendislik’te çalışmaya başladım. Bu benim kulüpteki ilk toplantıya katılışım. Sistematik bir şekilde okumaya çalışıyorum. Aylık ya da yıllık belli bir hedef koyup ona göre ilerliyorum. Yılda ortalama 50 kitap okumaya çalışıyorum. Kitap okumaya ayırdığım zaman kadar kitap seçmeye de vakit ayırıyorum. Kitap Kulübü’nün varlığını duyunca ilk başta tamamen deneme amaçlı gelmeyi düşündüm, ama gönderilen kitap listesini görünce kesinlikle gelmem gerektiğini anladım. Çünkü her alandan ve her branştan, hem günlük olarak okunup insana okuma pratiği kazandıracak kitaplar hem de insanın hayatını değiştirecek, dünyaya bakış açısını değiştirecek kitaplar vardı listede. Benim de çok istediğim ama başlamaya cesaret edemediğim kitaplar vardı. Burada, arkadaşlarımın da bahsettiği gibi benim gözümden kaçan noktaları yakalayabileceğim, kitaptan daha farklı tatlar alabileceğim bir sohbet ortamı bulabileceğimi düşündüğüm için geldim. İnşallah sürekli olur.
Umut Tüzün
Yaklaşık 3 yıldır Kitap Kulübü’ndeyim. Eskiden de çok kitap okurdum. Fakat Elif Şafak’ın Aşk kitabını bitirememek benim için bir dönüm noktası oldu. Bir süre kitap okumayı epey azalttım, hatta bıraktım. Kulübü, okumaya yeniden başlamak için bir fırsat olarak gördüm. Katıldığımdan beri bütün kitapları aldım, çoğu toplantıya da katıldım. Her ne kadar her seferinde kitabı bitiremesem de, okuduğum kısmı yanıma kâr. Ayrıca burada çok güzel insanlar tanıdım. Çok keyifli bir sohbet oluyor. Okuma alışkanlığımı tam olarak geri kazanamasam da bu sohbetten geri kalmak istemiyorum.
Zafer Mavigöz
Kulübün kurucularından biri sayılırım. İlk günden beri kulüpteyim. Kitap okumayı tuzlu su içmeye benzetiyorum. Tuzlu su içtiğiniz zaman susarsınız ve susadıkça da daha çok su içersiniz. Hayatın koşuşturmasında çoğu şeyi atlıyoruz. Biraz daha beni okumaya zorlasın diye Kitap Kulübü’ne geldim. İyi ki de gelmişim. Kitap kadar sosyalleşmek de, okuduklarını paylaşmak da önemli. Burada değerli arkadaşları tanıma fırsatım oldu.
Esin Durmuş
Kulübe 2018 yılında katıldım. En yeni üyelerden biriyim. Kitap Kulübü’nde fikirler ve düşünceler paylaştıkça çoğalıyor. Zaten o nedenle kulüpteyim. Kitap okumak bireysel olarak da yapılabilir ama kulüpte olmaktan ve bir kitap üzerine konuşmaktan çok keyif alıyorum. Böylece normal şartlarda okumayı düşünmediğim bir kitabı okuma şansım da oluyor. Değerli fikir alışverişlerimiz oluyor arkadaşlarımla. Tamamen farklı bakış açıları yakalıyoruz bazen. İki aynayı karşı karşıya tutar gibi düşüncelerimizi çoğaltabiliyoruz.
Sevim Bilgin
Ben de dördüncü toplantıda katıldım kulübe. Benden önceki iki kitabı da okumuştum, dolayısıyla fazla büyük bir kaybım olmadı. Başladığımız kitap ise Küçük Şeylerin Tanrısı. Muhteşem bir kitaptı. Daha ilk günden katıldığıma çok mutlu oldum. Kitapçıda seçmeyeceğim bir kitap olduğunu fark ettim. Kulübün benim için en güzel tarafı, kitap okumamızı çeşitlendirmesi. Ayrıca iş ortamı dışında birbirimizi daha iyi tanıma fırsatı buluyoruz. Mesela bundan bir önce okuduğumuz kitapta çok güzel paylaşımlar oldu. Birbirimize daha da yakınlaştığımızı, gerçekten aile ortamında sohbet eder gibi düşüncelerimizi, duygularımızı paylaştığımızı fark ettik. Kitap benim için heyecanlı bir yolculuğa çıkmak gibi bir şey. Her kitabı elime aldığımda heyecanlanıyorum açıkçası. Kulüp benim hayatıma renk kattı. Zaten kitap okuyan birisiydim ama bunu çeşitlendirip, renklendirmek çok daha muhteşem oldu.
ZAFER MAVİGÖZ
Kitap okumayı tuzlu su içmeye benzetiyorum. Tuzlu su içtiğiniz zaman susarsınız ve susadıkça da daha çok su içersiniz.
Nasıl bir düzende toplanıyorsunuz?
Ülkü Fatma Dönmezer Uçanbaş
Her ayın üçüncü perşembesi toplanıyoruz, genelde Ulus’ta, Tekfen Holding’in toplantısı salonunda. Bazen arkadaşlar “Tekfen Tower’da toplanalım” diyorlar. Bazen Sigorta veya Mühendislik davet ediyor. Mekân değişebiliyor. Dori Hanımlar da güzel ikramlarda bulunuyorlar. Kitap çok kalınsa ve yetiştiremeyen arkadaşlarımız varsa, buluşmamızı erteleyip iki ayda bir toplanıyoruz.
Azize Eran
Bir ay Türk yazar, diğer ay yabancı bir yazar seçiyoruz. Sürekli Türk ya da yabancı olarak ilerlemiyoruz. Dönüşümlü yapıyoruz.
Okunacak kitabı nasıl belirliyorsunuz?
Umut Tüzün
Herkes bir öneride bulunuyor. Öneriler üzerinde uzlaşabilirsek o zaman öneri kabul ediliyor. Bazen de öneriler arasında kura ile belirliyoruz.
Sevim Bilgin
Okuma listesi konusunda önceden bir hazırlık yaptık, çünkü hem kitabı konuşmak hem de yeni kitabı seçmek çok zaman alıyor. Bazen bu listeden yardım alıyoruz. Ama yine de seçimde zorlanıyoruz.
Ülkü Fatma Dönmezer Uçanbaş
“Best seller” olan, çok yeni ya da siyasi kitapları seçmiyoruz. Daha çok modern klasikler üzerinden gidiyoruz. Öykü türünde bir kitap okuduk. Şiire girmiyoruz. Edebi romanları tercih ediyoruz.
Seçimlerinizi çeşitlendirmek adına farklı tekniklerle yazılmış ya da farklı akımları temsil eden eserleri seçmek gibi kriteriniz var mı?
Ülkü Fatma Dönmezer Uçanbaş
Böyle bir öneri gelmişti, edebiyat akımlarına göre yapalım diye, ama onu hayata geçiremedik. Ayrıca kulüp kurulurken sırayla bir kadın bir erkek yazar seçelim diye düşünmüştük, bunu da yapamadık. Belki bundan sonra yaparız.
Zafer Mavigöz
Benim bir tanınmış yazar olsun, bir de yeni yazarlardan olsun şeklinde bir önerim vardı, uygulanmadı. Yerli ve yabancıya dönüldü.
Sevim Bilgin
Geçtiğimiz ay seçtiğimiz kitap Gülseren Budaycıoğlu’nun Camdaki Kız kitabıydı. Çok popüler bir kitap. Genelde popüler kitaplar okumuyoruz ama içinden bir şeyler bulup ilk defa uzun saatler oturup sohbet ettik. Herkes bir anısını anlattı. Çok güzel bir akşam geçirdik. Çeşitlendirme açısından bence biraz daha cesaretli davranabiliriz.
Toplantılarda nasıl bir yöntem izliyorsunuz? Burada neler konuşuluyor?
Ediz Sezginel
Standart bir formatımız yok. Herkes özgürce kitabın beğendiği ya da beğenmediği taraflarını söylüyor. Mesela ben bu ayki kitabı beğenmedim. Bunu açıkça da söyledim. Tabii bu bir kayıp değil, çünkü yazar hakkında bir fikir ediniyorsunuz. Daha önce Virginia Woolf’u hiç okumamıştım. Belki de hiç okumayacaktım ama şimdi okudum ve bir fikrim var. Mesela Arundhati Roy’un Küçük Şeylerin Tanrısı da beğenmediğim kitaplar arasındaydı. Diğer taraftan burada yeni yazarları tanıma açısından ciddi kazanımlar elde ediyoruz. Mesela Japon yazar Haruki Murakami bana çok etkileyici geldi; belki hiç okumayacağım bir kitaptı. Paul Auster’in kitabı da çok etkileyiciydi. Amerikan yazarlarından hiç okumamıştım. Bu şekilde okumuş oldum. Özellikle Gülseren Budaycıoğlu’nun kitabı çok etkiledi. Herkesin hayatından bir şeyler çıktı. Psikolojinin aslında ne kadar da önemli olduğunu gösterdi.
Şunu söyleyebilir miyiz? Aslında burası bir edebiyat kulübü değil.
Ediz Sezginel
Evet, çok fazla edebiyat tekniklerine girmiyoruz.
Azize Eran
O seviyede değiliz.
Umut Tüzün
Ama aklınıza gelebilecek her konuda konuşuyoruz, tartışıyoruz. Düşüncelerimizi paylaşabildiğimiz bir ortam var burada.
Bu kulüp size ne kazandırdı?
Ülkü Fatma Dönmezer Uçanbaş
Hiç okumadığım yazarları okudum. Normalde listedeki bir sürü kitap aklıma gelmezdi. Çok faydası oldu. Başta da söylediğim gibi, bazen görmediğim şeyleri başkalarının fark ettiğini görüyorum. Kitabı okuyorum. Bazı şeyler çok dikkatimi çekiyor, bazı şeyleri pas geçiyorum. Pas geçtiklerimin bazen başkalarının dikkatini çektiğini görüyorum. “Aa, bu da mı varmış!” gibi farklı bakış açıları ediniyorum. Bana en büyük katkısı bu oldu Kitap Kulübü’nün.
Zafer Mavigöz
Ülkü Hanım’a tamamen katılıyorum. Yazarlar, hayatı sözcüklerle anlatıyorlar, açıklıyorlar. Beni çok etkileyen yazarlar oldu. Kitap bana hayatı anlamlaştıran bir araç.
TAHİR YILDIZ
Hayat, hiçbir edebi değer taşımayan, sırf “vicdan rahatlatmaya” yönelik kitaplarla zaman öldüreceğiniz kadar uzun değil.
Okumak çok bireysel bir fiil. Bir kitabın herkeste yarattığı etki farklı olabilir. Siz bir kitapta başka şeyler bulurken, bir başkası tamamen farklı şeyler bulabilir. Bu kadar öznel bir konuyu grup tartışmasına açarak aslında kitabın bireyselliğine aykırı bir şey yapmış olmuyor musunuz?
Esin Durmuş
Aslında aynı kitabı bile farklı zamanlarda elime aldığımda farklı anlamlar çıkarabiliyorum. Örneğin gün batımında okurken farklı bir anlam kazanıyor, sabah serviste okurken daha farklı. İnsanın kendi içinde bile bu kadar değişirken kolektif olarak ortak bir duygu yakalamak çok zor. Ama seçimlerimizi o kadar özenle yapıyoruz ki, okunan kitap herkesi mutlu ediyor öyle ya da böyle.
Tahir Yıldız
Bence kitap okumak tamamen bireysel bir şey değil. Mekân, zaman ve kişinin olgunluk seviyesi de işin içine giriyor. Mesela mekân çok önemli bir aktör. Kitabın verimini artırmanın bir yolu. Mesela bir blogger, Viyana’ya gidip Stefan Zweig’ın kitabını yazdığı kafede okumuş. Ben de buna benzer bir şey deneyimledim. Sanki o zamana gidiyorsunuz, o yazarı karşınızda görüyorsunuz. İnanılmaz bir tecrübe. Kuyucaklı Yusuf’u gidip Balıkesir’de Kaz Dağları’nda okursanız, emin olun daha farklı şeyler hissedersiniz. Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam’ını veya Canistan’ını gidip Manisa’da okursanız farklı bir hissiyat oluyor. Albert Camus’nün Yabancı kitabını Paris’te okuduğumda çok farklı şeyler hissettim. Bunu elimden geldiğince yapmaya çalışıyorum. Sırf bunun için gitmiyorum ama Barselona’ya gittiğimde elimde George Orwell’in Katalonya’ya Selam kitabı oluyor. Madrid’e gittiğim zaman Ortega’nın Sistem Olarak Tarih’i oluyor. Kitap, sizi içine çeken bir zaman makinesine dönüşüyor. İstanbul’un içinde Orhan Pamuk’un aynı hissiyatı yaşattığı kitapları var.
Sevim Bilgin
Katılıyorum. Mesela İhsan Oktay Anar’ın Suskunlar kitabı, Eminönü ve tarihi yarımadayı çok güzel anlatır. Okurken, Eminönü’ne hiç bu gözle bakmadım diye düşünmüştüm. Kitapta, bir köşede duran dilenciden bahsediliyordu. Dilenci o köşeyi sabitlemiş ve gelmediği zamanlar kimse kapmasın diye birini tutuyor. Eşime, “Acaba o köşede hâlâ o dilenci var mı?” diye sormuştum. Kitabı mekânlarla bağdaştırdığımız zaman kesinlikle çok daha keyifli olyor.
Ülkü Fatma Dönmezer Uçanbaş
İnsanın okuduğu zamanki ruh hali de çok önemli. Çünkü ruh halimiz algılarımızı çok değiştiriyor. Aynı kitabı stresli bir zamanda okumakla sakin bir zamanda okumak arasında dağlar kadar fark olabiliyor.
Zafer Mavigöz
Aristo’nun okumayla ilgili bir sözü var. “Romanda bir karakter yolculuğa çıkar. Yolculuk boyunca karşılaştığı olaylar kişiyi değiştirir. Şayet kitap iyiyse bizler de değişiriz” diyor. Her okumanın sonunda bizler de değişiyoruz, ama nasıl değişiyoruz o önemli.
Her kitabın her insandaki etkisi farklı olabilir. Bu da çok öznel bir şey. Sonuçta bir kitap okuduğunuzda hayallerinizde bir dünya yaratıyorsunuz ve o dünya tamamen size özgü. Ben, okuduğum bir kitabı sonra film olarak seyretmekten hiç hoşlanmıyorum, çünkü gördüğüm şeyler kafamda canlandırdığım, oluşturduğum imgelerle hiç örtüşmeyebiliyor. O zaman, sanki birisi özel alanıma müdahale etmiş gibi hissediyorum. Bir kitabı aranızda tartışırken sizin de böyle bir hisse kapıldığınız oluyor mu?
Saadet Aşık
Film konusunda ben de sizinle aynı şekilde düşünüyorum ama burada aynı hissi yaşamıyorum. Çünkü aşağı yukarı benzer şeyleri düşünmüş olduğumuzu görüyorum her seferinde. Farklı yorumlar ve tartışmalar olabiliyor ama filmi seyrederken hissettiğim o olumsuzluğu hissetmiyorum. Tam tersine daha keyifli bile olabiliyor kitabı bir başkasının gözünden görmek.
Sevim Bilgin
Açıkçası 41’inci kitapta olduğumuzu düşününce ben bile şaşırıyorum bazen. Benim için en önemli kısmı bu. Hani spora başlarsınız ama bir türlü düzenli spor yapamazsınız ya, tahmin ediyorum 41 kitabı bu kadar süre içerisinde kendi başıma okumam mümkün olmazdı. Benim için bu işin en eğlenceli kısımlarından biri de, mesela biz tartışırken kitabı bitirmeyen arkadaşlara kitabın kahramanın öldüğünü söyleyince, “Aa öyle mi?” demeleri. Filmin sonu! Bunu önceden konuştuk, hem okumayanlara bir ceza hem de teşvik olsun diye. “Okumadığımızda ne olacak?” diye soranlara, “En büyük cezanız filmin sonunu görmek olacak!” diyorum. Ama yine de o kadar vicdansız davranmıyoruz.
Ülkü Fatma Dönmezer Uçanbaş
Filmlerle kitaplar arasındaki bağlantı konusunda şunu söyleyebilirim. Kuyucaklı Yusuf’u okumuştuk. Daha sonra televizyonda tesadüfen filmine denk geldim ve izlemeye başladım. O kadar moralim bozuldu ki! Kitapla televizyonda gösterilen çok farklıydı. Dayanamadım, kapattım. George Orwell’in 1984 kitabını okuduk. Daha sonra tiyatrosunun olduğunu duyduk. Hatta kendi aramızda gidelim mi gitmeyelim mi diye yazıştık. Aynı sebeple gitmek istemedim. Kitabın hayallerimde kalmasını tercih ettim.
Kitap okumak, çokça pratik gerektiren bir şey. Bu pratiği edinmek de zaman ve çaba gerektiriyor. Doğru yazarın doğru kitabını doğru zamanda okumadığınızda tamamen ters tepebilir. Kitap seçimlerinde bunu gözetiyor musunuz?
Tahir Yıldız
Bu konuya çok kafa yordum. Bir yazara hangi kitabıyla başlanmalı? Örneğin Oğuz Atay bende bir duvara çarpma etkisi yaratmıştır. Tutunamayanlar’da üç kere sektim. Demek ki doğru kitap değilmiş. Korkuyu Beklerken’i okurken de sektim ama biraz içine girebildim. Daha sonra Franz Kafka’nın Dava kitabını ve Dostoyevski’nin Öteki kitabını okuyunca Korkuyu Beklerken’i tam olarak anladım. Ardından da Tutunamayanlar ve Tehlikeli Oyunlar. İnsan bu sırayı ancak deneyimleyerek keşfediyor. Bu kişinin olgunluğu ve okuma tecrübesiyle de alakalı. Hiç okuma alışkanlığı olmayan bir insana genelde polisiye kitaplarla başlaması önerilir. Ama hayat, hiçbir edebi değer taşımayan, sırf “vicdan rahatlatmaya” yönelik kitaplarla zaman öldüreceğiniz kadar uzun değil. Çok kitap okursunuz, ama Dostoyevski’ye dokunmadan, Tolstoy’a dokunmadan bu bir anlam ifade etmez.
Şu anda okuduğunuz kitap Virginia Wolf’un Dalgalar kitabı. Bu kitap hakkında neler söylemek istersiniz?
Zafer Mavigöz
Okunması zor bir kitap.
Umut Tüzün
50 sayfa okudum. Benden bu kadar!
Sevim Bilgin
Açıkçası ben kitabı beğendim. Daha geniş bir zamanda, tekniğini de bilerek okusaydık, belki daha bilinçli okuyabilirdik. Karakterlerin iç seslerinin kendi ağızlarından, bir olay örgüsü olmadan, mantıksal bağlantılar kurmadan olduğu gibi yansıtıldığı, tasvirlerle dolu bir kitap. İnsanı zorluyor, ama bu da bir yetenek. Ben saygı duydum. Sanki olaylara bir göz değil de on göz bakıyor gibi. Biraz sabırlı olursanız olağanüstü bir kitap. Ama eğer ruh haliniz müsait değilse, siz de o detaylara inemiyorsunuz. Ben kitabı bitirdim. Bazı yerlerini atladım. Sanki hep aynı şeylerden bahsediyor gibi geldi. Sonra tekrar başladım kitaba. İkinci kez okurken kendime şaşırdım. Bir anda akıp gitmeye başladı. O detaylara alıştım ve hayran kaldım. Kendime de birçok not aldım. Kitapta ömür bir güne benzetiliyor. Hayatlar gündoğumuyla başlıyor, günbatımıyla bitiyor. Kitap, doğa olaylarıyla inanılmaz bütünleştiriliyor. Kitabın sonunda da ölüm dalgalarla birleştiriliyor. Haklı olarak detaylar içerisinde boğularak kitabın zevkine varılamıyor. Benim tavsiyem herkesin bu kitaba bir şans daha vermesi.
Tahir Yıldız
Sevim Hanım’ın değerlendirmeleri çok hoş. Orhan Pamuk’un bir sözü var, Tolstoy’un Anna Karenina’sı için. “Kitabı okuyup bitirdiğiniz zaman, ‘İşte hayat böyle bir şey!’ diyorsanız iyi bir kitaptır,” diyor. Ben de aynı şeyleri hissettim. Doğa olaylarıyla eşleştirme benim de dikkatimi çekti. Ama bence bu kitabın tam hakkını verebilmek için henüz hazır değiliz. Biz üniversite hazırlıktayız, bu kitap doktora dersi.
Saadet Aşık
Kızıma bu kitabı seçtiğimizi söyleyince “Yazık anne!” dedi. Bir arkadaşı var dördüncü sınıfta, üç ayda ancak okuyup yorumlamışlar kitabı.
Sevim Bilgin
Bazı kitapların kendi orijinal dilinde okunduğu zaman çok daha çarpıcı olduğuna inanıyorum. Bu kitap kendi dilinde çok daha beğenilmiş, çok daha takdir görmüştür. Okuduğumuz çeviri de çok başarılı, hakkını verelim. Yine de bir kez daha üzüldüm, keşke İngilizcem biraz daha iyi olsaydı da şu kitabı orijinal dilinde okuyabilseydim diye.
Son olarak, tüm Tekfen ailesine nasıl bir mesaj iletmek istersiniz?
Ülkü Fatma Dönmezer Uçanbaş
Kulübümüze katılın!
İstanbul dışındakiler de katılabilirler mi?
Umut Tüzün
Son toplantılarımızı online yapıyoruz. Çok da keyifli oluyor.
Sevim Bilgin
Kulübümüzün tanıtımını iyi yapamadığımızı düşünüyorum. Bireysel sorular çok geliyor. Gelen sorular genellikle katılım şartlarıyla ilgili. Bir şartımız yok. Bir mukavele imzalamıyoruz. Gelirsiniz, katılırsınız, keyif almazsanız devam etmezsiniz. Ayrıca kayıt olup toplantılarımıza katılamayan, ama önerdiğimiz kitapları okuyan birçok arkadaşımız var. Kaldı ki bu arkadaşlarımız kitap önerisinde de bulunabilirler. Bir WhatsApp grubumuz var Tekfen Kitap Kurtları adında. Kitap okumayı seven herkes özgürce aramıza katılabilir.
Tekfen Kitap Kulübü'nün
önerdikleri
Bu öneri listesi, Tekfen Kitap Kulübü'nün okuduğu 41 kitap arasında,
üyelerin en çok oy verdiği eserler baz alınarak hazırlanmıştır.
Gülseren Budayıcıoğlu
Camdaki Kız
İhsan Oktay Anar
Suskunlar
George Orwell
1984
Ahmet Hamdi Tanpınar
Saatleri Ayarlama Enstitüsü
Haruki Murakami
Renksiz Tsukuru Tazaki'nin Hac Yılları
Jack London
Martin Eden
Yukio Mişima
Dalgaların Sesi
Zülfü Livaneli
Serenad
Zülfü Livaneli
Son Ada
Paul Auster
Görünmeyen
Sabahattin Ali
Kuyucaklı Yusuf
Yiğit Okur
Hulki Bey ve Arkadaşları
Harper Lee
Bülbülü Öldürmek
Nermin Yıldırım
Unutma Dersleri