Ali Nihat Gökyiğit
(1925-2023)
Türkiye’nin hizmetinde bir ömür
O, kendini, “Üzerine vazife olmayan işlere karışan adam” olarak tanımlıyor kısaca. Ama tek lakabı bu değil… Kimimiz, Türk Cumhuriyetleri’nin cumhurbaşkanları tarafından verilen onurlandırıcı “Aksakal” lakabıyla, ama çoğumuz da ömrünü vakfettiği çevre çalışmalarından ötürü “Yaprak Dede” lakabıyla tanıyoruz kendisini.
Lakaplarının hepsi de, uzun biyografilerden daha iyi özetliyor 98 yıllık yaşam öyküsünü. İşte ebediyete uğurladığımız, Tekfen’in kurucu ortaklarından Ali Nihat Gökyiğit’in dopdolu yaşam öyküsünden bazı satır başları...
1925
Nihat Gökyiğit 23 Şubat 1925’te Artvin’de dünyaya geldi. Ailesi, Artvin’in Gogitoğulları adıyla anılan köklü sülalerinden birine mensuptu. O yıllarda Artvin, Gökyiğit’in kendi deyimiyle “çiçekli çayırlar ve büyük meyve bahçeleri” ile kaplı, çocukların gündüzleri nefis çiçekleri dolaşan kelebekleri, geceleri ise ışıl ışıl parlayan ateş böceklerini kovaladıkları bir yerdi. Onun doğaya olan tutkusunun kökeninde, Artvin’in binbir yeşil tonu da vardı hiç kuşkusuz.
Nihat Gökyiğit, henüz 2 yaşındayken annesi ve babasıyla (1927)
1946
Nihat Gökyiğit, ilkokul ve ortaokulu Artvin’de bitirdikten sonra ailesi tarafından lise eğitimi için İstanbul’da Robert Kolej’e gönderildi. Daha sonra birlikte Tekfen’i kuracağı Feyyaz Berker’le orada tanıştı. Çalışkan bir öğrenci olan Gökyiğit’in amacı, amcaları gibi mühendis olmaktı. Bu nedenle Robert Kolej’in İnşaat Mühendisliği Fakültesi’ne yazıldı. Okulu 1946 yılında başarıyla tamamladı.
1948
Robert Kolej’den sonra yüksek öğrenimini Amerika’da yapmaya karar verdi. İlk dönemini Nebraska Üniversitesi’nde okuduktan sonra Michigan Üniversitesi’ne geçerek öğrenimine orada devam etti. Bir yandan okurken, geçimini sağlayabilmek için dondurma fabrikası, vagon fabrikası, süpermarket gibi yerlerde çalıştı. 1948 yılında Michigan Üniversitesi’nden Yüksek İnşaat Mühendisi olarak mezun olduktan sonra bir süre Pennsylvania’daki bir mühendislik firmasında görev yaptı. 1949 yılında yurda dönmeye karar verdi.
1950
ABD’den yurda dönen Nihat Gökyiğit, askere gitmeden önce, 17 Temmuz 1950’de nişanlısı Nezahat ile evlendi. Sevgili eşi Nezahat Gökyiğit ile 45 yıl aynı yastığa baş koyan Nihat Gökyiğit, 1995’te hayat arkadaşını kaybetmenin büyük üzüntüsünü yaşadı. Kendi ifadesiyle Nezahat Gökyiğit’in son zamanlarında kalp ve solunum problemleri yaşaması ve her zaman daha fazla taze hava ve oksijen alma ihtiyacı duyması, vefatının ardından Nihat Gökyiğit’in onun adını taşıyan bir botanik bahçesi kurmasına da esin kaynağı oldu.
1950-1953
Askerlik hizmetinin ardından, ABD askeri yardımı kapsamında Türkiye’de inşa edilen havaalanlarından sorumlu bir Amerikan konsorsiyumunda mühendis olarak çalışmaya başladı. Balıkesir, Eskişehir, Adana ve Ankara’daki havaalanı inşaatlarında görev aldı. 1953 yılında Bayındırlık Bakanlığı bünyesine geçerek Konya Havaalanı inşaatının kontrol amirliğini üstlendi.
Konya Havaalanı'nda diğer mühendis arkadaşlarıyla (1956)
Tekfen'in iki kurucu ortağı Nihat Gökyiğit ve Necati Akçağlılar Ankara'daki ofiste
1956
Hem özel sektörde hem de devlet görevinde deneyim edinen Nihat Gökyiğit, kendisi gibi Bayındırlık Bakanlığı’nda görev yapan Feyyaz Berker ve Necati Akçağlılar’la birlikte 1956 yılında, bugünkü Tekfen’in temelini oluşturan Feyyaz-Nihat-Necati Müşavir Mühendislik (FNN) şirketini kurdu.
1957
Başlangıçta sadece mühendis müşavirlik hizmetleri veren şirket, 1957 yılında Tekfen İnşaat’ın kurulmasıyla müteahhitlik sektörüne de girdi. Üç ortak arasındaki uyumlu birliktelik, sonraki yıllarda Tekfen İnşaat’ın hızla büyüyerek Türkiye’nin önde gelen müteahhitlik şirketlerinden biri haline gelmesini sağladı.
1964
Şirket, inşaat işlerinin yanı sıra 1964 yılında Tekfen ampul fabrikasının kurulmasıyla sanayi sektörüne de girdi. “Güneş batar, Tekfen doğar” sloganıyla beyinlere kazınan bu yatırımı sonraki yıllarda Mis Süt (1976) ve Toros Tarım (1981) gibi başka sanayi yatırımları da izledi.
Feyyaz Berker'le Gönen'deki Mis Süt fabrikasında
TÜSİAD’ın 49. Genel Kurulu'nda Nihat Gökyiğit'in TÜSİAD’a katkıları için yapılan teşekkür töreni (2019)
1969
Türkiye’de özel sektörün ülke sorunlarının çözümüne ve toplumun gelişmesine de katkıda bulunması gerektiğine inanan Nihat Gökyiğit, Nejat Eczacıbaşı ve Ali Osmanoğlu ile 1954 yılında kuruculuğunu yaptığı uluslararası öğrenci organizasyonu AIESEC Türkiye’nin 1969 yılında başkanlığını üstlenerek bu görevini 2004 yılına kadar sürdürdü. 1971 yılında TÜSİAD’ın kuruluşunda yer alarak, 1985-1987 yılları arasında Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptı.
1985
Bir özel sektör girişimi olarak Türkiye’nin dünyaya açılmasında çok önemli görevler üstlenen Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu - DEİK’in kuruluşunda da rol alan Nihat Gökyiğit, 1988-2005 yılları arasında bu kuruluşun Yönetim Kurulu’nda bulundu. Ayrıca Türk-Sovyet İş Konseyi’nin (sonraki adıyla Türk-BDT İş Konseyi) kurucu başkanlığını yaptı. Bu dönemde Orta Asya’daki Türk dünyası ile Türkiye arasındaki köprülerin kurulmasına katkı sağlayan Gökyiğit, bu çabaları nedeniyle Türk Cumhuriyetleri’nin cumhurbaşkanları tarafından “Aksakal” lakabıyla onurlandırıldı. Gökyiğit, Gürcistan ve Kazakistan Fahri Konsolosu görevlerini yıllarca üstlendi.
DEİK’in 33. Olağan Genel Kurul toplantısı kapsamında Ustalara Saygı Ödülü verilirken (2020)
1992
1992 yılında Karadeniz Ekonomik İşbirliği Konseyi’nin kurucu başkanlığını yaparak Türkiye temsilcisi oldu. Bu kapsamda 1995 yılında “Üç Denizin Öyküsü” adıyla İstanbul’da düzenlenen Enerji Konferansı’nın kuruculuğunu ve eş başkanlığını yaptı. Bu konferans, “Doğu Batı ile Buluşuyor” adıyla 2005 yılına kadar devam etti. Halen Türkiye’nin önemli sanat girişimlerinden biri olan Tekfen Filarmoni Orkestrası’nın temelleri de aynı dönemde, Nihat Gökyiğit’in desteği ile Şef Saim Akçıl tarafından Karadeniz Oda Orkestrası adıyla atıldı. Türkiye’nin çevresindeki ülkelerle dostluk bağlarını geliştirmeye yönelik bir kültür projesi olan Tekfen Filarmoni, 30 yılı aşkın bir süredir Türkiye’nin kültür sanat hayatına katkı yapıyor.
TEMA Vakfı'nın kuruluş günlerinde, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Vehbi Koç ve Hayrettin Karaca ile birlikte
1992
Dünyaya bakışını, “Sosyal sorumluluk ve sürdürülebilirlik ilkelerini, iş hayatım ve girişimlerimin hep ayrılmaz bir parçası olarak gördüm. Sorunlar karşısında başkalarını suçlamak yerine, ‘Ben ne yapabilirim?’ diye kendimi sorgulamayı hep tercih ettim,” şeklinde özetleyen Nihat Gökyiğit, 1992 yılında Hayrettin Karaca ile birlikte Türkiye Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma (TEMA) Vakfı’nı kurarak, “bir sevda” olarak nitelendirdiği çevre çalışmalarına başladı. Vakfın Yönetim Kurulu Üyeliği ve Mütevelli Heyet Başkanlığı görevlerini üstlendi. Ömrünü vakfettiği çevre çalışmaları, onun “Yaprak Dede” lakabıyla tanınmasını sağladı.
1995
1995 yılında, İstanbul’da, rahmetli eşinin anısına Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi’nin kuruluşuna başladı. Türkiye florasına ait türlerin sergilendiği bahçe, İstanbullular için bir nefes alma noktası olmanın yanı sıra botanik ve ilgili diğer bilim dalları için de önemli bir araştırma ve eğitim merkezi haline geldi.
Nihat Gökyiğit, ortakları Necati Akçağlılar ve Feyyaz Berker ile birlikte Cumhurbaşkanlığı Devlet Üstün Hizmet Madalyası aldığı törende (1997)
1997
Hayatı boyunca bitmek bilmeyen bir tutku ve enerjiyle Türkiye’ye değer katan Nihat Gökyiğit, 1997 yılında Cumhurbaşkanlığı Devlet Üstün Hizmet Madalyası ve 2010 yılında TBMM tarafından Üstün Hizmet Ödülü ile ödüllendirildi.
Bu ödüllere sonraki yıllarda Akdeniz Üniversitesi, “Çevre Hizmet Ödülü” (1997); Ekonomist dergisi, “Yılın Sivil Toplum Önderi Ödülü” (2004 ve 2009); International Oak Society, “Yaşam Boyu Hizmet Ödülü” (2006); Marmara Grubu Vakfı, “Toplumsal Sorumluluk Ödülü” (2007); TÜRYAK Yaşlılık Konseyi Derneği, “Örnek Kıdemli Vatandaş Ödülü” (2008); Schwab Foundation-Ernst and Young, “Yılın Sosyal Girişimcisi Ödülü” (2009); Rhodiapolis Arkeolojik Girişim Grubu, “Opramoas Ödülü” (2011); Eduworks, “Yaşam Boyu Başarı Ödülü” (2012); Türk Dünyası Mühendisler ve Mimarlar Birliği, “Mimar Sinan Üstün Hizmet Ödülü” (2013); Michigan Üniversitesi, “Alumni Medal” ödülü (2013); Forum İstanbul, “Yaşam Boyu Başarı Ödülü” (2015) eklendi.
1998
Nihat Gökyiğit, uluslararası başarılar kazanmış bir iş insanı olmasının yanı sıra doğal çevrenin ve doğal varlıkların korunmasını teşvik eden, ekolojik dengeleri gözeten uyumlu kalkınma modelleri üzerine yaptığı başarılı ve örnek çalışmaları nedeniyle 1998 yılında Çukurova Üniversitesi, 2003 yılında Boğaziçi Üniversitesi, 2005 yılında ise Gaziosmanpaşa Üniversitesi tarafından Fahri Doktor unvanlarına layık görüldü.
Boğaziçi Üniversitesi tarafından törenle Fahri Doktora verilirken (2003)
ENAT'ın ilk ağaçlandırma çalışmalarının başladığı Karacabey Sahası'nı ziyaret (2012)
1999
1999 yılında, çevre konusundaki çalışmalarını hem sürdürülebilir kılmak hem de kurumsallaştırmak için Ali Nihat Gökyiğit Vakfı’nı kurdu. Kırsal kalkınma, biyolojik çeşitliliği koruma ve botanik alanlarında sayısız projeye destek veren ANG Vakfı’nı, 2005 yılında Türkiye’nin ilk endüstriyel ağaç tarımı girişimi olan ENAT izledi. 2007 yılında ise “Yeşil Bina” kavramını Türkiye ile tanıştıran Çevre Dostu Yeşil Binalar Derneği’nin (ÇEDBİK) kuruluşunda yer aldı ve Yönetim Kurulu Başkanlığını üstlendi.
2017
Japonya ile Türkiye arasındaki yakın dostluk ilişkilerine ve karşılıklı anlayışın geliştirilmesine sunduğu katkılardan dolayı Tekfen Holding Kurucu Onursal Başkanı Nihat Gökyiğit, “Altın Işıklar, Yükselen Güneş Nişanı ve Boyun Bağı” (The Order of the Rising Sun, Gold Rays with Neck Ribbon) ile onurlandırıldı. Nişan; Japonya İstanbul Başkonsolosluğu’nda düzenlenen törenle, Başkonsolos Norio Ehara tarafından Gökyiğit’e takdim edildi.
Altın Işıklar, Yükselen Güneş Nişanı ve Boyun Bağı ödülü nedeniyle Japonya İstanbul Başkonsolosluğu’nda düzenlenen tören (2017)
Nihat Gökyiğit'in ödül konuşmasını izleyin...
2021
Galatasaraylılar Derneği’nin alanında fark yaratan fikir önderlerine verdiği ve 2021 yılında teması “Çevre” olan Galatasaray Ödülü’ne, Nihat Gökyiğit layık görüldü. Bir sonraki seneyse Tekfen Vakfı tarafından Galatasaray Lisesi’nin çeşitli restorasyon ve tefrişat işleri için Nihat Gökyiğit adına destek sağlandı. Bu destek karşılığında Galatasaray Lisesi Öğretmen Evi’ne Nihat Gökyiğit’in adı verilirken, okulun tarihi “Arka Bahçesi”ne ise onun “Doğayı üzmeyin, izleyin” sözlerini taşıyan bir anıt taş yerleştirildi.
Dünyanın başına büyük dert olan “Karbon Emisyonu” ve küresel ısınmaya karşı en etkili çare hiç şüphesiz yeşil örtüyü korumak ve genişletmektir. Bu soruna çare olan ağaç yetiştirme ve kitlesel odun hammaddesi üretimini amaçlayan ağaç tarımı yapmak, ekonomiye olduğu kadar, çevreye hizmet etmek ve sosyal sorumluluğa duyarlı olmaktır.
Nihat Gökyiğit'in kaleminden...
TOPRAĞIN BAŞI DERTTE, TOPRAK ANA DERT YANIYOR
Beni yeşile hasret kılarken, sizin de aşa, işe, suya, mutluluğa Hasret kaldığınızı niye anlayamadınız?
Benim aşınıp taşınmam, size hayır mı getirdi? Tarım alanlarınız, meralarınız verimsizleşti, göçleriniz hızlandı, Biyolojik zenginliğiniz elden gitti, afetler şiddetlendi, Barajlarınızın ömrü kısaldı. Sularınıza sahip çıkamadınız.
Seller benim canımı yakarken size de ızdırap getirmedi mi? En çok ağrıma giden, sellerden sonra canlı cansız kayıplarınızdan Yanar yakılırken, bir kul çıkıp ta beni aklına getirmedi. Benim de canlı olduğum, geri gelmeyeceğim hiç umursanmadı.
10 cm derinlikte verimli toprak olabilmem için 2000-10000 yıl gerektiğini neden unutuyorsunuz?
Daha kar kalkarken üzerime sürdüğünüz hayvanların, Size mera, bana örtü olmaya çalışan yavru otları tahrip edip almaları Ve beni çiğneyerek sıkıştırmaları ve oksijensiz bırakmaları var ya, Bu acı için sizi af etmem demek geliyor içimden ama ana yüreği, diyemiyorum.
Köklerin açıkta kalmasının aç ve açıkta kalmanız demek Olduğunu hadi anlamadınız, ben size ne yaptım ki, Beni tutunduğum bu köklerden ayırdınız.
Buna rağmen yağışın, rüzgârın önünde direndim ve sizin için Şehit oldum, denizler, barajlar, göllerdeki mezarlara gömüldüm. Çok gücüme gidiyor, arkamdan bir kul çıkıp ta yaş dökmedi.
Benim dertlerime çare için çırpınan toprak-su teşkilatı Dağıtılırken nerede idiniz?
İnsan haklarını gündemden düşürmezken Toprağın hakkı da bir gün olsun aklınıza niye gelmiyor?
Çok ağrıma giden beni inciten bir yalnızlığa daha ittiniz. Bana bir yasa bile layık görmediniz, (nihayet yasa çıktı) Benim hukukum yokmuş, kimin umurunda?
Yeşilimi tahrip ederek tarla açana, tapu verebilmek için İttifakla yasa yapmayı bildiniz. Tarım alanlarının amaç dışı kullanılması için Yönetmelik çıkarmayı da ihmal etmediniz.
Can dostum suyu rastgele kullanarak tuzlanmama sebep oldunuz. Beni yanlış kullanmada, yanlış işlemede yarış ettiniz.
Beni meyilli arazide yukarıdan aşağıya sürerek Aşınıp taşınmama, en şiddetli erozyona maruz kalmama yol açtınız.
Benim canlı olduğumu umursamadan, üzerimde anız yakarak Bağrımda barınan birçok faydalı canlının canına okudunuz.
Ürün değiştirmeyi ihmal ederek beni daha yoksul, Zararlıları daha azgın yaptınız, tarım ilacı ile beni zehirlediniz.
Siz ilaç almadan önce doktora gidip tahlil yaptırmayı Biliyorsunuz. Ben de canlı değil miyim? Benim aşırı ve yanlış gübre ile bozulmamı önlemek için Toprak tahlili yaptırmak neden aklınıza gelmiyor?
Benden hep aldınız, helal olsun Ama hiç bir şey geri vermediniz, yoksul düştüm. Hayvanlara ürünlerimi yedirdiniz, onlara da afiyet olsun Ama dışkılarını olsun geri vermediniz, tezek dediniz yaktınız.
Tarım hocaları, “Hayvancılık ve yoksul topraklar için yem bitkisi şart” Diye feryat ediyordu, kulak asan olmadı.
Meralarınızı aşırı ve düzensiz otlatarak verimsiz hale getirirken Beni erozyonun kol gezdiği yerler haline getirdiniz.
Elinize traktör geçince, meyilline bakmadan mera alanlarını sürüp Tarım alanı yapmaya kalktınız. Kısa sürede aşındım verim kaybettim. Meranız zaten elden çıkmıştı, göçten başka çaremiz kalmadı.
Çok çocuk yapmak hakkınız olabilir, ama onlara miras olarak Pay ederken, hepsinin yola ve suya cephesi olacak diye Beni karpuz dilimi gibi şeritler halinde doğramaya ve İşlenmez hale sokmaya ne hakkınız var?
En verimli en sulak yerlerimin deprem ve sel bakımından En tehlikeli araziler olduğunu hiç umursamadan, Yollar, sanayi tesisleri ve yerleşim alanları ile kapattınız.
Koynumda muhafaza ettiğim yeraltı değerleri, pek içimden gelmiyor ama Hadi çıkarın alın diyelim, ancak yeşilimi tahrip etmeğe, Beni dünya harbinden çıkmış gibi perişan terk etmeye ne hakkınız var?
Bir zamanlar Anadolu’nun yeşil meşe denizi ile birlikte çok mutluyduk, Bütün canlılara hizmet ediyor, onlara barınak olmuştuk.
Benim can dostum meşemin yapraklarını yem, Dallarını yakıt yaptınız. Buna da helal olsun diyorum, Çünkü meşemin dalları yeniden sürüyor, sizinle baş etmeğe çalışıyordu. Ama meşemin köklerini çıkarıp yaktınız, kökünü kazıdınız.
Aşınıp taşınıyordum, sessiz çığlıklarımı hadi duymadınız, Ama dünya, “Anadolu çöl oluyor” diyordu, Tema ortaya çıkana kadar sesinizi niye yükseltmediniz?
Ben size ne yaptım? Sizin için erozyona karşı tutunmama, direnmeme yardım eden Meşemin köklerinden ve yaprakları ile verdiği organik maddeden Beni yoksun bıraktınız. Yorgun düştüm, direncim takatim azaldı.
Sizden yorganımı geri istiyorum, meşelerimi geri verin,
Hep siz istediniz, ben verdim, ben de sizden şimdi 2 şey istiyorum: Beni yeşilime hasret kılmayın, beni doğru işleyin.
Ne olur saygı için bir yer arıyorsanız beni de hatırlayın.
Diyeceksiniz ki “tanrıya sığınırken koynuna giren biz değil miyiz? Bu saygı değil de nedir?” Bende diyorum ki Bana zarar veremeyecek hale gelmeden saygı gösterin.
Siz katlanarak çoğalırken, ben tahrip olup azalıyorum. Ben anayım, size, “yatacak yeriniz yok” diyemiyorum. Ama korkarım, ağzımdan yel alsın, yatacak toprak bulamayacaksınız.